23 Eylül 2012 Pazar

Kırgızistan’da Devrim

İş seyahatlerinde güvenlik ve sağlık en önde tutulması gereken faktörlerdir.  Sonuçta bazı dönemlerde nispeten riskli bölgelere seyahat etmeniz gerekebilir. Bende son dönemde Lübnan'da kaçırılan işadamımızın haberini medyada takip ettikten sonra, bu konuya değinmek ve aşağıdaki anıyı paylaşmak istedim.
 
Takım arkadaşımız 5 – 10 Nisan 2010 tarihleri arasında, tek başına Bişkek’e seyahat planlamıştı.  Bir hafta önce müşterilerimiz ile görüştü.  Randevularını aldı.  5 Nisan’da da Bişkek’e uçtu.  İlk iki gün her şey normaldi.  Her gün konuşuyorduk.  7 Nisan öğle saatlerinde aradı ve halkta hareketlilik olduğunu, bir araya toplandıklarını söyledi.  Hemen programına ara vermesini ve oteline dönmesini istedik.  Aynı anda dönüşünü ilk uçağa çevirdik (yaklaşık 14 saat sonra havalanacak).  Bu arada ben Türk – Kırgız İşadamları Derneği başkanı ile telefonda görüştüm.  Arkadaşım otel odasından havada uçuşan bazı molotof kokteyllerini görünce, şehir merkezinde kalmasının sakıncalı olabileceğini düşündük.  Bir müşterimiz kendisini ağırlamak üzere, şehir dışındaki evine çağırdı.  Böylece arkadaşımız olayların meydana geldiği şehir merkezinden uzaklaştı.  Ben Bişkek’teki ticari ataşemizi aradım.  Kendisini arkadaşımız ile bağlantıya geçirdim.  Olaylar ciddileşti.  Gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi.  Hava sahası ulaşıma kapatıldığı için THY seferi iptal oldu.  Arkadaşımızda o gece Bişkekte, müşterimizin evinde konakladı.  Ertesi gün seferlerin yeniden başlaması ile geri döndü (9 Nisan 2010’daki sabah erken seferi ile).

O gece Bişkek’te ciddi bir yağmalama olduğunu öğrendik.  Özellikle Türk marketlerinde büyük zarar meydana gelmiş.  6 binden fazla bir Türk yaşadığı tahmin edilen Bişkek’te, vatandaşlarımıza karşı bir olay meydana gelmemiş.  Olaylardan sonra vatandaşlarımız, Bişkek’te kalmaya devam etti.  Kırgız müşterilerimiz, bu tip olayların her beş senede bir meydana geldiğini, endişelenecek bir şey olmadığını söylediler.  Hakikaten ticaretimizde herhangi bir aksama olmadı.  Müşterilerimiz paralarını her zamanki gibi gönderdiler, mallarını çektiler.  Hatta Nisan sonundaki İstanbul’daki fuara da planladıkları gibi geldiler.  Devlet başkanı ülkeyi terk etti, yeni bir Cumhurbaşkanı seçildi.
 
Bu olayların gerçekleşebileceği ne müşterilerimiz, ne de resmi kurumlar tarafından tahmin ediliyordu.  Ama sonuçta bir iş seyahati esnasında gerçekleşti.  Olayın pozitif tarafı, bu gibi durumlarda Türk Büyükelçiliği, eski zamanlara oranla çok daha aktif:  Kriz masaları kuruluyor, vatandaşlar için destek telefonları yayınlanıyor, vs.  

12 Ağustos 2012 Pazar

Türkmenbaşı

Türmenistan'a yaptığım ve ilk ziyarete ait notlarımı bir önceki kayıtta girmiştim.  Bu ziyarette, Türkiye'de ismini sık sık duyduğumuz Türkmenbaşı'na dair bir çok şey gördük.  O yüzden Türkmenbaşı ile ilgili ayrı ve özel bir kayıt oluşturmak istedim.  Türkmenbaşı ile ilgili detaylı bilgiye rahatça internet sitelerinden görebilirsiniz.  Türkmenistan'ın bağımsızlık ilan etmesinden itibaren ilk Devlet Başkanı.  Oldukça değişik uygulamaları olmuş.  Halk tarafından sevilen uygulamalarından biri bedava su, elektrik ve doğalgaz kullanımı olmuş.  Benzin deseniz zaten deyim yerinde ise "sudan ucuz".  Biz taksi çevirdiğimizde, ne kadar az para vediğimize inanamıyorduk.  Gezdiğim bütün ülkelerdeki en ucuz taksiler Türkmenistan'daydı.

Türkmenbaşı kesinlikle şahsına münhasır bir kişilikmiş. Türkiye de duyduğumuz uygulamaları arasında haftanın ve ayların isimlerini değiştirmesi (aile bireylerinin adı ile), bütün vatandaşlarına ücretsiz benzin ve doğalgaz dağıtması vardı. Benim bizzat şahit olduğum hemen hemen her masada Ruhname kitaplarının bulunması idi. Ruhname 1 ve Ruhname 2, Türkmenbaşı tarafından yazılmış ve “Kuran Allahın kitabıdır, Ruhname mukaddes Türkmen kitabıdır” diye dile getirmiş. Bowling salonu, alışveriş merkezleri gibi yerlerde Ruhname kitaplarının bulunduğu odalar yapılmış. Türkmen bayrakları şehrin her yerinde dalgalanırken, milliyetçi söylemler bina tepelerinde, ofislerde görünebilecek yerlerde asılı.


Türkmenbaşı’nın mezarı ve hemen yanındaki cami çok görkemli. Bu Cami Avrupalı mimarlara yaptırılmış, 20.000 kişilik kapasitesi ile Orta Asya’nın en büyük camisi. Türkmenbaşı’nın anıt mezarında ise, aile bireylerinin de mezarı var. Bizdeki anıtkabir statüsünde, ziyarete açık.

Türkmenistan Notlarım

Bugünlerde İstanbul caddelerinde Türkmenistan Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov'a "Hoşgeldiniz" diyen bilboard'lar var, Türkmenistan'da iş yapan bir holdingin İstanbul'daki AVM'sinin reklamı ile.  Başkan Berdimuhamedov İzmir'i de ziyaret etti ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan kendisiyle bir araya geldi.  Türkmenistan Başkanını Türkiye'de üst düzey ağırlamamız ve Enerji-Ekonomi Bakanlarınında çekilen resimlerde olması benim için şaşırtıcı değil.  Neden mi, işte Türkmenistan notlarım:   

Türmenistan’a ilk defa Temmuz 2008’de gittim.  Aşgaabat’ta dört gece kaldım.  İlk izlenimlerim:

·         Beş milyon nüfusu ile nispeten küçük bir Orta Asya ülkesi,

·         Her ticari ve ekonomik aktivite devletin kontrolünde, çoğu bakanlıklar bizzat sorumlu oldukları sektörlerde, ticari işlemleri kendileri yapıyorlar veya sıkı kontrol ediyorlar,

·         Enerji kaynakları bol, doğalgaz ve kömürden gelen büyük gelirler ile devlet zengin,

·        Altyapı yatırımları büyük ve inşaat sektörü dinamik.  150 kadar Türk inşaat firması Aşgaabat’ı yeniden inşa ediyorlar.  Bazı büyük projelerde ise 4-5 Avrupa firması inşaat yapıyor,

·        Şehir temiz, düzenli, geceleri ışıklandırılıyor, Türkmenler görünüşe dikkat ediyor,

·        Günün herhangi bir saatinde şehri süpüren bayanlara rastlamak mümkündür.  Sanırım bu bir nevi istihdam yaratma yöntemi de.  Toz yutmamak ve kirlenmemek için bayanlar sıkı sıkı örtündüklerinden, Ninjalara benziyorlar,

·        Öte yandan fakir bir halk göze çarpıyor.  Aşgaabat dışındaki yerleşim birimlerinde özellikle.  Bunu Türkiye’ye çalışmaya gelen Türkmenlerden de biliyoruz aslında.  Ev  temizliği, yaşlı ve çocuk bakımı gibi işler için evlerde yatılı çalışan Türkmenlerin kendi ülkelerinde zor hayat şartlarına sahip olduklarını tahmin edebiliyoruz,

·       Türkmenistan’da Türkçe anlaşmak zor ama mümkündür.  Bize sıcak baktıkları söylenebilir.  Kazakistan’daki gibi negatif bir yaklaşım yok en azından,

·       Örneğin şöyle bir kavram duyduk:  Türkiye ana vatan, Kıbrıs yavru vatan, Türkmenistan ise ata vatan,

·       Aşgaabat’ta yedi veya sekiz bin Türk yaşadığı söyleniyor.  Türk okulları faaliyette,

·       Enerji ve tekstil aktif sektörler, her ikisinde de Türkler faaliyet gösteriyor,

·       Rahmetli Türkmenbaşı Türkleri ülkesinde davet etmiş, Ahmet Çalık’ı Tekstil Bakanı yapmış, Çalık ortaklığı ve işletmesinde faaliyet gösteren 6.000 kişinin çalıştığı iki büyük tekstil yatırımı var, Çalık Holding enerji alanında da bu ülkede aktif olmaya devam ediyor.

Ben Aşgaabatta kaldığım sürece internete bağlanamadım.  Ziyaret ettiğim Türk ticaret ataşemizde dial-up yöntemi ile internete bağlanabildiğini ancak çoğu zaman problem yaşadığını aktardı.

Orta Asya’daki Türk alışveriş merkezlerinden biri de Aşgaabatta:  Adı Yimpaş'tı.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Tiflis'te Türkiyeyi Hatırlatanlar

Gürcistan bir Türk olarak kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz nadir ülkelerden biri.  Tiflis’te geçireceğiniz süre içinde size Türkiye’yi hatırlatacak oldukça fazla görüntü ile karşı karşıya geleceksiniz.  Bunlardan bazılarını aşağıda listeliyorum ama daha fazlası olduğuna emin olabilirsiniz.

·         İner inmez havalimanında TAV karşınıza çıkacak.  Tiflis havalimanı TAV tarafından inşa edilmiş olup, işletiliyor.  Tıpkı Batum havalimanı gibi.  Bu arada sormak isterim, sadece nufüs cüzdanınız ile, pasaportunuz olmadan girip çıkabileceğiniz kaç ülke var?  Gürcistan bunlardan biri.

·         Havalimanından hemen çıkınca, sola şehre doğru dönerken, hemen solunuzda kalan modern inşaat Türk-Gürcü Üniversitesi, yakında inşaatı tamamlanacak.  Burada dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızı görünce memleket hasreti hissedebilirsiniz ama merak etmeyin.  Şehirde sizi Türkiye'de hissettirecek bir çok şey göreceksiniz.

·         Yolda Türk tırları her an karşınıza çıkabilir.  Çoğu Karadeniz illerimizin plakasınız taşıyor.  Tiflis'te bir çok Türk tır parkı mevcut. 

·         Türk mağazaları şehir içinde sık sık karşınıza çıkacaktır:  Aşağıda resimlerini çektiğim Beko ve Vestel gibi.  Daha bir çok Türk malı ya kendi mağazalarında, ya da Türk-Gürcü esnafların dükkanlarında satılıyor, Gürcü'lerce tercih ediliyor.

·         Türk otellerinde kalabilirsiniz, Riverside gibi.  Bu seyhatte Rixos otelinin inşaatının da önünden geçtim, popüler Rustaveli caddesinin yakınlarında.  Sheraton Batumi gibi bazı büyük Türk otelleri de Türk şirketleri tarafından inşa edilmiş ve işletiliyor. 

·         Yenilenen prestijli cadde D. Agmaseneveli'de de Türk otel ve lokantaları mevcut, Colins ve NT gibi mağazalarda. 

·         Türk lokantalarında Digiturk izleyebilirsiniz.  Şaşırmayın.

·         Muhtemelen kaldığınız oteldeki Gürcü kanalların birinde Türk dizileri oynuyordur.  Dublajdan dolayı anlamanız zor olsa da, Gürcüce öğrenmenize katkıda bulunabilir.

·         Bu seyhatimde Superfresh oldukça fazla sayıda belediye otobüsünün üstüne reklam vermişti.  Ürünler Türk pazarından:  Keyseri mantısı gibi.  Markette de bu ürünleri rahatlıkla bulabilirsiniz.

1 Temmuz 2012 Pazar

Tifliste Yapılacaklar Listesi

İş için gittiğim şehirler arasında hangilerine turist olarak dönülebilir diye düşündüğümde, sayacağım 10 şehirden biri de Tiflis olacaktır.  Hele biz Türkler için son derece rahatça seyahat edilebilecek bir şehir:  Vize yok, pasaporta bile gerek yok, sadece 2 saat civarında bir uçuş, Türkler sevilip, sayılıyor.   Ticari ve ekonomik ilişkilerimiz gelişmiş.  Ülkede yaşayan çok sayıda Türk var.  Türk otelleri, Türk lokantaları bulunuyor.  Tiflis’te aşağıdakileri yapmak için sadece bir haftasonu yeterli olacaktır.  Ve inanıyorum ki, seyahat edenler memnun döneceklerdir. 

·         Gürcü geleneksel lokantasına gitmek ve meşhur Gürcü yemeklerinin tadına bakmak:  Chıkhırtma (tavuk çorbası ), Khinkali (mantı), Khachapuri (pide) benim favorilerim arasında.  Önerebileceğim bir lokanta da var:  Pasanauri, hem merkezi bir yerde, hem de geleneksel Gürcü yemeklerini tadabilirsiniz.  Sadece şehri ziyaret edenlerin gittiği bir mekan değil, yerellerinde çok sık kullandığı güzel bir lokanta.


·         Rustaveli Caddesinin bir ucundaki Özgürlük meydanına gitmek ve burada hatıra resmi çekmek:  Yenilenmiş Belediye binası, şehrin sembolü gibi.  Hemen önündeki özgürlğk heykelide çok güzeldir.  Bu meydanın tarihi anlamları da var.  Meydan üzerinde başka güzel binalarda görmeye değer. 


·         Özgürlük meydanından başlayarak Rustaveli Caddesi üzerinde yürümek: Bu cadde Tiflis’in en meşhur caddelerinden desek yanılmayız sanırım.  Parlamento binası bu güzergahta ve ihtişamlı bir binadır.  Metro istasyonu hemen özgürlük meydanı yanındadır.  Müzeler, tiyatrolar vardır ve fotoraflarını çekmeye değerler. Güzel kafelerde sıcak bir kahve içebilir, yanında leziz bir pasta yiyebilirsiniz.

·         Radisson SAS otelinin yanından manzaraya bakmak:  Rose Revolution Square isimli bu meydanda meşhurdur.  Hem nehre doğru manzara hem de tam ters yönde tepenin manzarası güzeldir.  Yapmamanız gereken şey ise, Marco Polo restoran önünde bulunan dilenci çocuklara ilgi göstermemek.  Sizden para alabileceklerini hissederlerse korkunç şeyler yapabilirler:  Bacağa yapışmak ve bırakmamak gibi (bir keresinde beni neredeyse ısırdılar).

·         Kazbegi kamyonundan bira içmek: Yazın gittiyseniz, filarmoni konser salonu yanındaki park önüne park etmiş eski bir kamyon göreceksiniz.  Hemen yanında masa ve sandalyeler ile.  Kazbegi fabrikası Tiflis’te olan, meşhur ve yerel bir bira markasıdır. 

·         Köprü üzerinden Mtkvari nehirini geçmek:  Bir çok köprü mevcut.  Geçerken başta Başkanlık Sarayı olmak üzere bir çok hatıra fotorafı çekebilirsiniz.  Nehir kenarındaki hediyelik eşya satıcılarından hatıra ve hediye alabilirsiniz.

·         Gürcü Şarabı Almak:  Şarap mağazalarından (veya daha basitçe süpermarketlerden) Gürcü şarabı almanızı öneririm.  Gürcistan şarapları meşhurdur.  Saperavi, Pirosmani, Khvanckara gibi bir çok farklı şarap türleri vardır.  Eğer şehirden alamadıysanız üzülmeyin.  Tiflis havalimanında, pasaport kontrolünden sonra duty free’de çok büyük bir mağaza göreceksiniz.  Almak isteyeceğiniz bir çok Gürcü şarabı burada mevcuttur.  Ama şehirde herhangi bir süpermarketten de alabilirsiniz.



·         Mtatsminda Park’a çıkmak:  Şehre hakim bu tepeden şehir manzarasına bakabilir, tv kulesinin resmini çekebilirsiniz.  Yanınızda çocuk var ise, lunaparkta eğlenebilirler.  Park son derece büyüktür.  Ancak içinde (belki de ben göremedim) yemek için büyük bir lokanta yok.  Genelde büfeler var.

·         Sharden:  Sharden bir nevi İstanbul’un İstiklal Caddesi gibi.  Buradaki lokantalarda yemek yiyebilir, kafe ve barlarda rahatlayabilirsiniz.  Nargile’nin son derece popüler olduğunu gözledim.  Farklı ülke mutfaklarına ait lokantalar da mevcut.


·         Narikala Tepesine Çıkmak:  Narikala tepesinden şehre bakmak, kale ve içindeki kiliseyi gezmek tavsiye eldilir.  Hemen sonrasında Sharden’e inebilirsiniz.  Bu tepede de etkileyici bir manzara mevcut.

·         Tiflis Kumarhanelerine Uğramak:  Kumar ile aranız var ise, şehrin meşhur kumarhanelerini ziyaret etmek, ben hiç gitmedim, bilmiyorum.

30 Haziran 2012 Cumartesi

Gürcistan'ın Yenilenen Başkenti: Tiflis (Haziran 2012)

Bu seyahatimde, Tiflis’te ciddi bir yenilenme ve altyapı yatırımı olduğuna şahit oldum.  Nehir kenarındaki yollar düzenleniyor, bazı caddelerdeki tüm binaların dış cephesi yenileniyor, yeni oteller inşa ediliyor.  Yukarıdaki resimde kentin ana caddesi Rustaveli üzerindeki restore edilen binalardan birinde asılı büyük afiş dikkat çekiyor:  Brand New Georgia: Saakashvili rebuilds a country:  Yepyeni Gürcistan, Başkan Saakashvili bir ülkeyi yeniden inşa ediyor, deniyor.  Hakikaten insan şehirde dolaşırken bu izlenime kapılıyor.  İşte yenilenen Tiflis'ten bazı izlenimler: 

Solda, nehir kenarında, şehrin merkezinde yapılmakta olan yeni ve büyük bir inşaat. Devlet binası olacağı söyleniyor.  Zaten ülkedeki devlet ile ilgili yeni binaların çoğunun modern ve transparan bir konsept ile yapıldığı dikkat çekiyor.  Örneğin tüm Polis karakolları geniş camlı, içi görülebilir binalar. Şeffaf yönetim anlayışını sembolize ediyor.





Bu resimde de Rustaveli'nin bir ucundaki özgürlük meydanı var.  Bu meydandaki Belediye Binasının ön cephe yenilemesi sona ermiş, kenar ve arka taraflarındaki yenilemeler devam ediyor.  Aşağıdaki resimde ise, Rus saldırısı sonrası inşa edilen Başkanlık Sarayı görülebilir. 
Tiflis sokaklarındaki eski binalarda yavaş yavaş yıkılıyor, yerlerine yeni apartmanlar inşa ediliyor:












Yenilenen cadde ve sokaklarından bazı kareler:

23 Haziran 2012 Cumartesi

Mayıs 2012: Tahran'dan İzlenimler

Mayıs 2012'de Tahran'a yaptığım seyahatten bazı kareleri paylaşmak istiyorum.  Malum, İran ve batı dünyası arasındaki gerilim devam ediyor.  ABD ve AB ülkelerinin uygulamaya aldığı finansal yaptırımlar, İran'da hayatı bayağı zorlaştırmıştı.  İran firmaları daha zor ihracat ve ithalat yapmaya başlamış, finansal kurumları kullanarak parasal işlemsel yapmalarında ciddi kısıtlamalar ortaya çıkmıştı.  İşte böyle bir konjonktürde Tahran'a indik.  İlk dikkatimi çeken Türkiye'den inen uçakların çokluğu oldu:
Resimde de görülebileceği gibi benim inişime denk gelen saatlerde, Tahran IKA'ya inen 14 uçaktan 7 tanesi Türkiye'den geliyordu.  THY, Atlas Jet, Pegasus, Iran Air ve Mahan Air.  Üstelik bu uçuşlar tamamen dolu.  Benim geldiğim uçakta neredeyse tek bir boş koltuk yoktu.  Tahran'da görüştüğümüz bir müşterimiz, fuar ziyareti için İstanbul'a gelmek istediğini ancak uçaklarda yer bulamadığını söyledi.  Gerçekten İran ve Türkiye arasındaki hava trafiği oldukça arttı.  Çoğunlukla İstanbul'u transit kullanan ve farklı ülke-şehirlere seyahat eden İran'lılardan olduğunu düşünüyorum.  Tabi turist ve iş için Türkiye'ye gelen İran'lıların sayısı da bir hayli fazla.  Özellikle ekonomik ambargolardan sonra, Avrupa ülkeleri ile eskisi kadar iş yapamayan İran firmaları, bu ticareti Türkiye'ye kaydırıyorlar.
Sabah kahvaltı sonrasında ise, İngilizce yayınlanan bir İran gazetesinde tanıdık bir sima ile karşılaştım.  İran'da Persepolis takımını çalıştıran Mustafa Denizli, Batı Asya şampiyonlar liginde oynanacak bir maç için Dubai'de idi.  O akşam maçı izledim televizyondan.  Persepolis deplasmanda 2-1 kazandı.  Mustafa Hoca da kenarda başarılı bir yönetim sergiledi.  İran'lılar Mustafa Hoca'ya büyük saygı duyuyorlar. Bu arada İran'da ilk defa ziyaretçilere yönelik İngilizce gazete ile  karşılaştığım notunu düşmeliyim.  İçinde lokanta, hastane vb bilgileri vardı.

İşte meşhur Tahran trafiğindeyiz.  Önceki ziyaretlerimden trafiğin ne kadar kötü olabileceğini bildiğimden, bu seyahatte oldukça şaşırdım.  İki sebepten:  Öncelikle trafik hiç görmediğim kadar iyiydi.  Yoğunluklar olsa da, genelde akıcı idi.  İkincisi daha önce hiç görmediğim kadar yeni ve ithal otomotiv gördüm.  Porshe galerisi ve servisi önünden geçtim (yeni açılmış olmalı).  İran yerli otomotiv sanayisi olan ve yıllardır bunu koruyan bir devlet.  İthal otomotivin önünü açan faktörleri doğrusu çok merak ediyorum.  Mercedes, BMW, Audi, Toyota ve Hyundai modelleri dikkatimi çekti.  Üst geçit ve köprülerin tümüne yakını, resimde görülebileceği gibi bayraklar ile donatılmış.  Yine Tahran'da tüm yol kenarları çevre düzenlemesine tabi tutulmuş.  Bir nevi şu an İstanbul'da görmeye alıştığımız gibi.  Ağaçlar, çiçekler dikilmiş.  Arkadaşlarım bunu mevcut Tahran Belediye Başkanı'nın, İleride devlet başkanlığına oynamasına bağlıyorlar.
İşte en sevdiğim müşterilerimden birindeyiz.  Her zaman olduğu gibi tadına doyum olmayan taze hurma ve yeni demlenmiş kokulu çaylardan ikram ediyor, çay bardağımız da özel.  Tahran'dan hediye ile mi dönmek istiyorsunuz:  Taze hurma, çay, pirinç.  Hem ucuz, hem kolayca bulunabilir hem de leziz.  Şehirden almayı unuttuysanız da problem yok:  Havalimanında var ve fiyatları da uygun.

Ve İran'da tabi ki yiyebileceğiniz Çelo Kebap çeşitleri:  Dövülen etten pişirilen kebapların yanında pilav gelenekseldir.  Genelde küçük bir paket tereyağı ile karıştırılır ve ateşte pişirilmiş bir adet domateste yanında servis edilir.  Ben bu sefer hayatımda ilk defa Bıldırcın yedim ve beğendim.  Gittiğimiz lokanta Tahran dışında, Keraj şehrinde idi ve güzel bir bahçenin içinde idi.  Lokantalara oturduğunuzda genelde hemen gelen sarımsaklı bir yoğurt oluyor.  Yoğrurda lavaşla başladıktan sonra, Çello Kebap servis ediliyor. 

Yanında ise, İran'da tüketimi çok yoğun olan sıfır alkollü ve meyveli bira içtik. Nerede ise meyve suyundan daha fazla alkolsüz bir tüketiliyor: Elmalı, şeftalili, limonlu gibi bir çok çeşidi var. Kutu olarak satıldığı gibi, 1 veya 2 litrelik pet şişelerde de satılıyorlar.  Yollarda reklamlarını görebilirsiniz.  Her market veya lokanta da karşınıza çıkacaktır.  Batının, özellikle ABD'nin ekonomik yaptırımlarından sonra karşınıza çıkmasını beklemedikleriniz:
Coca Cola İran'da çok yaygın.  Resmi bir yerel ortağı var.  Her lokanta ve markette Coca Cola, Sprite vs karşılaşabilirsiniz.  Çoğu lokantada da yandaki gibi dolaplarını görebilirsiniz.  Aklıma gelen bir başka meşhur marka da DHL:  İran'da yaygın faaliyet gösteriyorlar.   Çarşıda geçen ana para birimi ise Amerikan Doları.  Fiyatlandırmalar, ödemeler Amerikan Doları üzerinden.  İki kur mevcut:  Devletin resmi kuru ve çarşıdaki serbest piyasa kuru.  Tahmin edilebileceği gibi ikisi arasında ciddi bir fark var.
Sonuç olarak İran'da hayat her zamanki gibi devam ediyor.  İstanbul'da yapılan görüşmeler İran'da olumlu bir hava estirmiş.  Çarşı-pazar canlanmış.  Ama uzun vadeli belirsizlik devam ediyor. 





17 Haziran 2012 Pazar

Taşkent Fuarındaki Sahte Danışman

2008 sonbaharında Taşkent'te bir fuara şirketimiz katılmıştı.  Bu fuarda karşılaştığım enteresan bir durumu paylaşmak isterim.  Bir gün 60 yaşlarında, takım elbiseli bir amca geldi.  Kartviziti fotokopi ile çoğaltılmış, siyah beyaz bir kağıttı. Üzerinde ünvan olarak danışman yazıyordu. Bir saate yakın oturdu.  Oradan buradan konuştu.  Bol bol yedi, içti. Ve konuya girmeden gitti.  Neden geldiğini, ne istediğini anlayamadık.

Ertesi gün tekrar gelmez mi?  Israrla benim devletin çok kilit noktalarında yakınlarım var.  Ne ihtiyacınız varsa size büyük bağlantılar gerçekleştirebilirim:  Enerji, pamuk, ne olursa diyor.  Biz ise adamı uzaklaştıramıyoruz.  Bir arkadaşını görüpte ayağa kalktığında emrivaki yaptım:  “çantanızı unuttunuz” diye çantasını verdim, gönderdim.  Amca bana bayağı bozuldu.

Sonra konuştuğumuz bir katılımcı firma da ise, aynı amcanın firmanın Alman müdürünü otelin lobisinde esir alacak kadar işi ileriye götürdüğünü öğrendim.  Fuarda bizim gibi tanıştığı firmanın Alman müdürünü, kaldığı otelin lobisinde beklemiş, karşılaşınca da 30-35 dakika ayaküstü size danışmanlık vereyim, devlet ile bağlantılarınızı yöneteyim vs demiş.

Bu fuarda beni hayretlere düşüren ise, fakir insanların bolluğu idi.  Neredeyse bedava diye çöpleri toplayıp gideceklerdi.  Katalog veya broşür isteyenlerden bir kısmı sadece torba ve kağıt peşinde idi.  Eğer çukulata veya içecek ikramını ortada bırakırsanız, beş dakika içinde tüketiliyordu.  Fuar yetkilileri ie bu durumu paylaştığımda halkın ziyaretini bir noktaya kadar engelliyebildiklerini, ilk iki gün sadece profösyönel ziyaretçi aldıklarını ama son gün halka da izin vermek istediklerini anlattı.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Azerbaycan: Turistik Notlar

Bir turist olarak bir Türk’ün mutlaka gitmesi gereken ülkelerin başında bence Azerbaycan geliyor.  Dillerimizin bu kadar benzediği dünyada başka bir ülke yok.  Yabancı dil konuşmadan rahatça gezilip görülebilir.  KKTC dışında Türkçe'den farklı bir dil kullanmadan seyahat edebileceğimiz bir de Azerbaycan var.  İnsanlar son derece nazik, yardımseverler.  Türkler saygı ve sevgi ile karşılanıyorlar.  Ben her seyahatimde, sanki Türkiye’nin eski dönemlerine dair izler gördüm.  Örneğin genel müdür, depocusunu arayıp bir ürün numunesi isterken, söze “zahmet olmazsa” ile başlıyabiliyor.  Azerice’deki bazı kelimeler ise Türkçe olmakla beraber oldukça farklı anlamlarda kullanılıyor:  Tikinti – inşaat gibi.

Yemekleri damak tadımıza hitap ediyor.  Beni en çok etkileyen her yemek sofrasında mutlaka bulundurulan taze domates, salatalık, çok çeşitli yeşilliklerdi.  Eski zamanın tadı çok güzel olan, doğal-organik sebze ve meyveler ile insanın iştahı sürekli açık kalıyor. 

Azeriler şiire, şarkıya başka bir deyişle saza söze önem veriyorlar.  Şair ve ozanlarını el üstünde tutuyorlar.  Akşam yemekleri genelde canlı müzik eşliğinde yeniyor.  Ziyaret ettiğiniz Azeri sizi mutlaka en iyi şekilde ağırlamak istiyor.  Çay ve kahve ikramı dışında, varsa pasta, biskivü ve hatta meyve getiriliyor.  Öğle veya akşam yemeğine davet ediliyorsunuz.

Haziran 2010’da bir Bakü seyahatimden notlar:  Öncelikle çok sıcaktı.  30 ila 35 derece arasında.  Gölgede bile terliyordum.  Bir akşam müşterimiz bizi yemeğe davet etti.  Şeka lokantasına.  Hem yemek yedik, hem de canlı müzik dinledik.  Orkestra ve solistleri olan genç bayan şarkıcı güzel bir performans sergiliyordu ki, belki de Azerbaycan’ın divası Muteber Hn lokantaya geldi.  Masasındaki milletvekillerinin de ısrarı ile, birkaç şarkı seslendirdi.  Şeka bizdeki Trabzon gibi.  Bu şehirde kültür farklı.  Yemekleri güzel.  Bir gün gitmek isterim doğrusu. 

SSCB zamanında dini inanç ve ibadetler bastırılmış.  Ama bağımsızlık sonrası insanlar inançlarına daha fazla sarılmışlar, ibadetleri daha rahatça yapıyorlar.  Ben bir Ramazan’da Bakü’de idim.  Orucu hurma ve çay bardağında sıcak su ile açıyorlar.  İran’daki “Doğu Azerbaycan” bölgesinden olan İran’lı Azeri’lerden farklı olarak, Azerbaycan’daki Azeriler Sunni Müslümanlar.  İrandaki Farsiler ile İran’lı Azerileri bir arada tutan özelliklerden birisi Şii olmaları.

Bakü’de gezdiğim ve beğendiğim yerler arasında Gız Galası (Kız Kalesi) var.  Hemen yanında güzel lokanta da geleneksel Azeri yemekleri, Azeri müzisyenlerinin canlı performansları eşliğinde yenebilir.  Öncesinde veya sonrasında, çarşı da alışveriş ve yürüyüş yapılabilir. 

Bakü hızla yenileniyor.  İlk gittiğim yıllar ile, şimdi arasında 5-6 sene geçmesine rağmen müthiş bir fark var.  Havalimanı ile şehir arasında otoyollar yapıldı.  Bu yol üzerindeki tüm binalar yenilendi.  Şehirde sürekli bir inşaat var:  Otoyollar, oteller, parklar, bajçeler ve tabi büyük ve lüks apartmanlar.  Bakü’ye bu sebeple “Orta Asya’nın Dubai’si” denmeye başladı. 

Asıl yenilenme ise 2012 yazında düzenlenen Erovizyon şarkı yarışmasında oldu.  Televizyon'dan izlediğim yarışmada, şehrin bu kadar kısa sürede ne kadar değiştiğine inanamadım.  Umarım kısa süre içinde tekrar gidip, yenilikleri görme fırsatım olur.

8 Mayıs 2012 Salı

Mashad Ziyaretim

Mashad’a ilk defa Haziran 2010’da gittim.  THY ile direk uçtum.  İran’ın doğusunda, Tahran’dan sonra önde gelen kentlerindendir.  Dini açıdan Şiier için anlamı olan bir kent.  Senede 20 milyon İranlının ziyaret ettiğini öğrendim.    İşte ilk seyahatimden izlenimler:

·         Dini vasıfları ön planda, Tahran ile arasında dağlar kadar fark var.  İmam Rıza ve bazı önemli dini şahısların türbeleri şehir merkezinde bulunuyor.  Özellikle yaz aylarında, ciddi bir ziyaretçi akını var. 
·         Ben de bu dini merkezi ziyaret etme fırsatı buldum.  Cami içi çok enteresandı.  Cam parçaları ile giydirilmiş duvarlar, değişik bir görünüme yol açıyordu.  Gördüğüm kadarı ile, ziyarete gelen İran’lıların bağış yapma adedi var. 
·         Mashad’da İran’da toplamda hiç görmediğim kadar kara çarşaflı bayan gördüm.  Tahran’da görmeye aışık olduğumuz, saçları yarı açık, abartı makyajlı, gözleri sürmeli, burunları estetikli İranlı bayanları Mashad’de çok göremedim.
·         Türkmenistan’a çok yakın, 100 km uzaklıkta.  Afganistan’a da yakın sayılır. Oldukça fazla Afgan yaşadığı söyleniyor. 
·         Çöl iklimini andıran bir iklim var.  35 derece sıcaklık ama nem yoktu.  Akşamüstüleri rüzgar esti, yağmur damladı. 
·         Dükkanlar öğlen 11-16 arası kapalı.  16’dan sonra açılıp, akşam geç saatlere kadar açık.  Bizim de ziyaret ettiğimiz firmalar, geç çalışmaya başlayıp, erken kapanıyordu.  Örneğin bir fabrikadan saat 15:00 gibi, hep beraber çıktık.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Gürcistan Turistik

Bir Türk olarak rahatlıkla ziyaret edilebilecek ülkelerden biri daha:  Gürcistan.  TAV tarafından inşa edilmiş Tiflis havalimanına indiğinizde, modern ve temiz bir atmosfer ile karşılaşıyorsunuz.  Fazla sıra beklemeden pasaport kontrolünde, güleryüzlü bir bayan memur sizi ülkeye buyur ediyor.  Uçuş süresi kısa, uçuş saatleri gündüz, vize yok.  Tiflis, Kafkaslarda kalmış bir Avrupa şehri.  Tarihi Gürcü uygarlıklarının merkezi.

Çoğu güzel şehrin olduğu gibi, Tiflis’te bir akarsunun yanında kurulmuş: Mtkvari nehri.  Kura olarak da anılıyor.  Tbili Gürcüce "sıcak" anlamına geliyormuş. Tblisi yani Tiflis ise "sıcak yer".  Kente ilk yerleşenler, sıcak su kaynaklarından dolayı bu ismi vermişler.   Etkileyici bir Kafkas başkenti.  Gürcü kültürü çok eskilere dayanıyor.  İmparatorluk geçmişi barındırıyor.  Ancak tarihlerinde birçok işgali de yaşamışlar.  Persler, Selçuklular, Osmanlılar, Ruslar dahil olmak üzere 29 kere olduğu söyleniyor.  Tiflis ticaret yolları üzerinde.  Gürcüler Ortodoks Hristiyan.  Tiflis’te tarihi kiliselere rastlamak mümkün.  Ben iş için gittiğimde Metro ile görme fırsatı bulamasam da, duyduğum kadarı ile görülmesi gereken yerler arasında Narikaya Kalesi ve Mtatsumunda Parkı var. 

Meşhur Rustaveli bulvarında SSCB döneminden kalma binaları görmek mümkün.  Bunların bazıları restore edilerek otel ve alışveriş merkezine çevrilirken, eskileri Sovyet dönemini bizlere hatırlatıyor.  Zaten şehir merkezi dışında ve diğer şehirlerde, tüm eski SSCB ülkelerinde rastlanabilecek, bizim köy evleri benzeri, damları metal evleri ve içlerinde gelir düzeyi belli ki düşük olan nüfusu görmek mümkün.  Tiflis’te metro var.  Metro işareti de diğer SSCB dönemi ile aynı.

Gürcü ürünleri arasında bir numara’da şarap geliyor tabi ki.  Gürcü şarapları dünya çapında şöhrete sahip.  Teliani, Mukuzani, Naparelli önde gelen markalardan.  Ben ilk seyahatimde Batum’daki bir Türk marketinden 4 şişe almıştım, tanesi 10 USD kadardı ki bu ortalama bir fiyattı.  Tiflis’te üretilen yerel ama yine bilinen biraları ise Kazbeki. Bir dağ adı.

Tiflis’ten Batum’a araba ile 4 saatte gitmek mümkün.  Yollar tehlikeli veya bozuk değil ama çok da konforlu değil.  Tiflis gibi Batum’da mutlaka görülmesi gereken şehirlerden.  Özellikle turist olarak.  Batum Sarp sınır kapısına sadece ve sadece 12 KM uzaklıkta, daha doğrusu yakınlıkta.  Batumdaki Gürcülerin ciddi bir oranı Müslüman ve Türkçe yaygın.  Karadeniz sahilinde bir çok turistik oteller var ve bir kısmı Türkler tarafından inşaa edilmiş ve işletiliyor.  Batum Havalimanı da TAV tarafından işletiliyor.

Gürcüler Ortodoks.  Bir müşterimin odasında o dönemdeki Gürcistan Başkanı ve İstanbul’daki Fener Rum Patriği’nin beraber bir fotorafını görmüştüm.  Sokaklarda insanların bazı eski kiliselerin yanından geçerken (yürüyerek veya araç ile) istavroz çıkardığına şahit oldum.  Bende dinlerine bağlı bir toplum izlenimi bıraktılar.

Gürcüler belki çok büyük bir alanda hüküm sürmemişler ama bir impatorluk kültürüne sahipler.  Mevcut topraklarında uzun bir süreye giden geçmişleri var.  Kendine has alfabeleri mevcuttur.  Gürcü mutfağı ve şarabı dünyaca ünlüdür.  İleride Kafkasların önde gelen bir turizm merkezi olması şaşırtıcı olmayacaktır.  Müthiş bir doğası var.  Tiflis zaten dağ eteğine kurulmuş.  Gürcistan’ın en meşhur dağı Tiflis’e 150 km uzaklıktaki, Kazbeki.  Gürcistan’da kayak yapılabilecek 3-4 kayak merkezi var.  Bu merkezler ve Tiflis’e uzaklıkları (araba ile): Gudavuri 2 saat, Bakuriyani 4 saat, Svaneri 8 saat. 



Xvanchkara meşhur şarabı, Kazbeki de yerel ve meşhur bira markasıdır. Bu fotorafı Tiflis'te, bir önceki resimdeki tarihi kiliseye oldukça yakında çektim.  Gürcistan'da böyle şarap dükkanlarına rastlamak mümkün.  Fiyatlar uygun.

İran Notarım

İran’a ilke seyahatimi Ağustos 2005’te Tahran’a giderek gerçekleştirdim.  Bu seyahatimde “İran İslam Cumhuriyeti” olarak o ana kadar hayal ettiğim ve beklediğimden çok farklı bir tablo ile karşılaşmıştım. 

·         Gazete ve televizyonlarda sık sık karşılaştığımız “molla” adı verilen ve devleti yöneten gruptan nerede ise kimseyi görmedim.  Sokaklarda gördüğüm halk arasında sakallı erkekler veya kara çarşaflı kadınlar nerede ise yok denecek kadar azdı,

·         Farsça’dan sonra konuşulan dil Azerice.  Nüfusun önemli bir bölümü Azeri kökenli (25 milyon). Bu da çarşıda, sokakta Türkçe konuşabilme ve anlaşabilme ihtimalini arttırıyor, ticaret genelde Azeri’lerin elinde,

·         Koyu İslam kuralları var ama teori her zaman pratikte geçerli olmuyor anladığım kadarı ile.  Telefon ile içki sipariş edilebildiğini ve kolayca temin edilebildiğini, birçok evde Amerikan bar bulunup, içinde her türlü hafif ve yüksek yüzdeli alkollü içecekler olduğunu duydum,

·         Belki de bu yüzden, iş yemekleri bizde olduğu gibi dışarıda değil, evde yeniyor,

·         Tahran’ın merkezinde büyük bir kapalı çarşı var, birçok mal Türkiye’den,

·         Sahte mal satan dükkanlar gördüğüm gibi, birçok Türk markasının (Mavi, Koton, Colin’s, İstiklal, Yataş vs) mağazaları da vardı,

·         Tahran nüfusu gündüz 20 Milyon’a kadar çıkarken, geceler, 12 Milyon olduğu söyleniyor,

·         Benin aklımda kalan İran’lıların yardımsever, nazik ve misafirperver oldukları,

2009 ve 2011 yılları arasında İran’a daha fazla gidip geldim.  Havalimanı dışında değişen çok fazla bir şey dikkatimi çekmedi. Son iki üç yıldır, şehre bayağı uzak olan IKA (Imam Khomeini Airport) kullanılıyor.

Yanlış hatırlamıyorsam Derberen (ya da Derbent), şehir kenarında dağ eteğinde çok cici bir mesire yeri.  Kafeler, restoranlar, piknik yerleri, kenardan akan dere çok hoş.  Bizim oturduğumuz kafede, İranlı bir kızın Avrupalı erkek arkadaşı ile rahat tavırları dikkatimi çekmişti.  Evet kafalarda örtü vardı (ki saçın yüzde 20’sini çoğu zaman anca kapıyordu) ama gerek kıyafetler, gerekse hareketler oldukça serbestti.  Yani genel olarak ya da gözüken katı bir İslami rejim var İran’da ama halkın benimsemediği, güncel hayata yansımadığı da bir gerçek.

22 Nisan 2012 Pazar

Tebriz Notlarım

Tebriz’e ilk ve şu ana kadar tek gidişim Temmuz 2010’da idi.  Gitmeden önce duyduklarım “yemeklerinin çok güzel, halılarının meşhur ve üniversitesinin eski ve köklü olduğu” idi.  Tebriz hanımları misafirperverlikleri ve çalışkanlıkları ile de İran içinde nam salmışlar.  Bir misafir gelmeden günlerce hazırlık yapar, bol çeşit ile mükemmel sofralar kurarlarmış. 

Yazın gitmemize, Tahran’da çok sıcak olmasına rağmen, Tebriz’de akşamları hava serinliyordu.   

Ben Pars Hotel El Gole’de kaldım.  Havalimanına taksi ile yaklaşık 20 dakika mesafede.  Yeni bir otel, 10 katlı.  Modern bir mimarisi var.  İran’da kaldığım en temiz otellerdendi.  En üst katta dönen bir lokantası var.  Otelin pahalı mı, ucuz mu olduğunu öğrenemedik, sağolsun Tebriz’de yatırımı olan bir Türk müşterimiz bizi misafir etti. 

Otel eskiden Şah Gole (Şahın Gölü), şimdi ise El Gole (Halkın Gölü) yanında idi.  Çok büyük bir park ile çevrelenmiş.  Parkın bol ziyaretçisi var.  Hem şehir dışından gelenler, hem de Tebrizliler parkta bir çok çadır kurmuşlar. Haftasonları ve tatil günlerinde bu çadırlarda kalıyorlar.  Gölün etrafında, Tebrizin serin gecelerinin tadını çıkarıyorlar. 

Tebriz’e Tahran’dan taksi dolmuş ile geldik.  Azadlık meydanı yanındaki Tahran Otobüs Terminalinden kalkıyor bu dolmuşlar.  Kişi başı 25 USD.  Biz kişibaşı 50 USD verdik ve iki kişi aynı takside, başka yolcu olmadan seyahat ettik.

Tahran’dan Tebriz’e bizi götüren taksi şöförü yaklaşık 70 – 75 yaşlarında idi.  600 kilometreye yakın yolu, yaklaşık 6 saatte aldı, çok az mola vererek.  Yol son derece düzgündü:  3 şerit gidiş, 3 şerit geliş, otoban. 

Tebriz’e yaklaşırken “Doğu Azerbeycan’a Hoşgeldiniz” tabelası gördük.  Tebriz içinde de Azerbeycan Bulvarı, en büyük ve merkezi caddelerden biri.  Azerice ve Türkçe yaygın olarak konuşuluyor ve anlaşılıyor.  Biniğimiz taksilerin çoğunda Türkçe müzik dinleniyordu.  Girdiğimiz bir dükkanda Tarkan dinliyorlardı.

Tebriz havalimanı Tahran ve Mashad havalimanına göre nispeten daha yeni ama daha küçük.  Uçağa terminalden yürüyerek binilip, iniliyor. Ancak altyapı sağlam:  Ücretsiz kablosuz internet erişimi, bol elektrik prizi, bol pasaport kontrol noktası, hızlı güvenlik kontrolü var.  Temiz. 

Haftanın 5 günü THY, 2 günü İran Air İstanbul’a gidip, geliyordu.  Böylece Tebriz’den her gün İstanbul’a gidiş, gelil vardı.  Tebrizliler bu durumdan memnun.  Tebriz Türkiye sınırına 2 saat uzaklıkta.  Kars’a veya Van’a ulaşım mümkündür.

Bir önceki vali ya da belediye başkanı çok aktif, vizyon sahibi bir devlet adamı imiş.  Tebriz’e sanayi tesisi kazandırmak için, şehrin biraz dışında, yabancı yatırımları teşvik ettiği bir sanayi bölgesi ya da serbest bölge kurmuş.  Hakikaten de Türk yatırımcılar dahil bir grup yabancı yatırım gelmiş.  Ancak daha sonra başka bir göreve atanmış ve bu hamle de yarım kalmış.  Tebrizin önde gelen sanayi ürünlerinden biri de deri ve ayakkabıcılık.  Bu alanda faaliyet gösteren bir çok firma ve bir çok çalışan var.