23 Nisan 2012 Pazartesi

Gürcistan Turistik

Bir Türk olarak rahatlıkla ziyaret edilebilecek ülkelerden biri daha:  Gürcistan.  TAV tarafından inşa edilmiş Tiflis havalimanına indiğinizde, modern ve temiz bir atmosfer ile karşılaşıyorsunuz.  Fazla sıra beklemeden pasaport kontrolünde, güleryüzlü bir bayan memur sizi ülkeye buyur ediyor.  Uçuş süresi kısa, uçuş saatleri gündüz, vize yok.  Tiflis, Kafkaslarda kalmış bir Avrupa şehri.  Tarihi Gürcü uygarlıklarının merkezi.

Çoğu güzel şehrin olduğu gibi, Tiflis’te bir akarsunun yanında kurulmuş: Mtkvari nehri.  Kura olarak da anılıyor.  Tbili Gürcüce "sıcak" anlamına geliyormuş. Tblisi yani Tiflis ise "sıcak yer".  Kente ilk yerleşenler, sıcak su kaynaklarından dolayı bu ismi vermişler.   Etkileyici bir Kafkas başkenti.  Gürcü kültürü çok eskilere dayanıyor.  İmparatorluk geçmişi barındırıyor.  Ancak tarihlerinde birçok işgali de yaşamışlar.  Persler, Selçuklular, Osmanlılar, Ruslar dahil olmak üzere 29 kere olduğu söyleniyor.  Tiflis ticaret yolları üzerinde.  Gürcüler Ortodoks Hristiyan.  Tiflis’te tarihi kiliselere rastlamak mümkün.  Ben iş için gittiğimde Metro ile görme fırsatı bulamasam da, duyduğum kadarı ile görülmesi gereken yerler arasında Narikaya Kalesi ve Mtatsumunda Parkı var. 

Meşhur Rustaveli bulvarında SSCB döneminden kalma binaları görmek mümkün.  Bunların bazıları restore edilerek otel ve alışveriş merkezine çevrilirken, eskileri Sovyet dönemini bizlere hatırlatıyor.  Zaten şehir merkezi dışında ve diğer şehirlerde, tüm eski SSCB ülkelerinde rastlanabilecek, bizim köy evleri benzeri, damları metal evleri ve içlerinde gelir düzeyi belli ki düşük olan nüfusu görmek mümkün.  Tiflis’te metro var.  Metro işareti de diğer SSCB dönemi ile aynı.

Gürcü ürünleri arasında bir numara’da şarap geliyor tabi ki.  Gürcü şarapları dünya çapında şöhrete sahip.  Teliani, Mukuzani, Naparelli önde gelen markalardan.  Ben ilk seyahatimde Batum’daki bir Türk marketinden 4 şişe almıştım, tanesi 10 USD kadardı ki bu ortalama bir fiyattı.  Tiflis’te üretilen yerel ama yine bilinen biraları ise Kazbeki. Bir dağ adı.

Tiflis’ten Batum’a araba ile 4 saatte gitmek mümkün.  Yollar tehlikeli veya bozuk değil ama çok da konforlu değil.  Tiflis gibi Batum’da mutlaka görülmesi gereken şehirlerden.  Özellikle turist olarak.  Batum Sarp sınır kapısına sadece ve sadece 12 KM uzaklıkta, daha doğrusu yakınlıkta.  Batumdaki Gürcülerin ciddi bir oranı Müslüman ve Türkçe yaygın.  Karadeniz sahilinde bir çok turistik oteller var ve bir kısmı Türkler tarafından inşaa edilmiş ve işletiliyor.  Batum Havalimanı da TAV tarafından işletiliyor.

Gürcüler Ortodoks.  Bir müşterimin odasında o dönemdeki Gürcistan Başkanı ve İstanbul’daki Fener Rum Patriği’nin beraber bir fotorafını görmüştüm.  Sokaklarda insanların bazı eski kiliselerin yanından geçerken (yürüyerek veya araç ile) istavroz çıkardığına şahit oldum.  Bende dinlerine bağlı bir toplum izlenimi bıraktılar.

Gürcüler belki çok büyük bir alanda hüküm sürmemişler ama bir impatorluk kültürüne sahipler.  Mevcut topraklarında uzun bir süreye giden geçmişleri var.  Kendine has alfabeleri mevcuttur.  Gürcü mutfağı ve şarabı dünyaca ünlüdür.  İleride Kafkasların önde gelen bir turizm merkezi olması şaşırtıcı olmayacaktır.  Müthiş bir doğası var.  Tiflis zaten dağ eteğine kurulmuş.  Gürcistan’ın en meşhur dağı Tiflis’e 150 km uzaklıktaki, Kazbeki.  Gürcistan’da kayak yapılabilecek 3-4 kayak merkezi var.  Bu merkezler ve Tiflis’e uzaklıkları (araba ile): Gudavuri 2 saat, Bakuriyani 4 saat, Svaneri 8 saat. 



Xvanchkara meşhur şarabı, Kazbeki de yerel ve meşhur bira markasıdır. Bu fotorafı Tiflis'te, bir önceki resimdeki tarihi kiliseye oldukça yakında çektim.  Gürcistan'da böyle şarap dükkanlarına rastlamak mümkün.  Fiyatlar uygun.

İran Notarım

İran’a ilke seyahatimi Ağustos 2005’te Tahran’a giderek gerçekleştirdim.  Bu seyahatimde “İran İslam Cumhuriyeti” olarak o ana kadar hayal ettiğim ve beklediğimden çok farklı bir tablo ile karşılaşmıştım. 

·         Gazete ve televizyonlarda sık sık karşılaştığımız “molla” adı verilen ve devleti yöneten gruptan nerede ise kimseyi görmedim.  Sokaklarda gördüğüm halk arasında sakallı erkekler veya kara çarşaflı kadınlar nerede ise yok denecek kadar azdı,

·         Farsça’dan sonra konuşulan dil Azerice.  Nüfusun önemli bir bölümü Azeri kökenli (25 milyon). Bu da çarşıda, sokakta Türkçe konuşabilme ve anlaşabilme ihtimalini arttırıyor, ticaret genelde Azeri’lerin elinde,

·         Koyu İslam kuralları var ama teori her zaman pratikte geçerli olmuyor anladığım kadarı ile.  Telefon ile içki sipariş edilebildiğini ve kolayca temin edilebildiğini, birçok evde Amerikan bar bulunup, içinde her türlü hafif ve yüksek yüzdeli alkollü içecekler olduğunu duydum,

·         Belki de bu yüzden, iş yemekleri bizde olduğu gibi dışarıda değil, evde yeniyor,

·         Tahran’ın merkezinde büyük bir kapalı çarşı var, birçok mal Türkiye’den,

·         Sahte mal satan dükkanlar gördüğüm gibi, birçok Türk markasının (Mavi, Koton, Colin’s, İstiklal, Yataş vs) mağazaları da vardı,

·         Tahran nüfusu gündüz 20 Milyon’a kadar çıkarken, geceler, 12 Milyon olduğu söyleniyor,

·         Benin aklımda kalan İran’lıların yardımsever, nazik ve misafirperver oldukları,

2009 ve 2011 yılları arasında İran’a daha fazla gidip geldim.  Havalimanı dışında değişen çok fazla bir şey dikkatimi çekmedi. Son iki üç yıldır, şehre bayağı uzak olan IKA (Imam Khomeini Airport) kullanılıyor.

Yanlış hatırlamıyorsam Derberen (ya da Derbent), şehir kenarında dağ eteğinde çok cici bir mesire yeri.  Kafeler, restoranlar, piknik yerleri, kenardan akan dere çok hoş.  Bizim oturduğumuz kafede, İranlı bir kızın Avrupalı erkek arkadaşı ile rahat tavırları dikkatimi çekmişti.  Evet kafalarda örtü vardı (ki saçın yüzde 20’sini çoğu zaman anca kapıyordu) ama gerek kıyafetler, gerekse hareketler oldukça serbestti.  Yani genel olarak ya da gözüken katı bir İslami rejim var İran’da ama halkın benimsemediği, güncel hayata yansımadığı da bir gerçek.

22 Nisan 2012 Pazar

Tebriz Notlarım

Tebriz’e ilk ve şu ana kadar tek gidişim Temmuz 2010’da idi.  Gitmeden önce duyduklarım “yemeklerinin çok güzel, halılarının meşhur ve üniversitesinin eski ve köklü olduğu” idi.  Tebriz hanımları misafirperverlikleri ve çalışkanlıkları ile de İran içinde nam salmışlar.  Bir misafir gelmeden günlerce hazırlık yapar, bol çeşit ile mükemmel sofralar kurarlarmış. 

Yazın gitmemize, Tahran’da çok sıcak olmasına rağmen, Tebriz’de akşamları hava serinliyordu.   

Ben Pars Hotel El Gole’de kaldım.  Havalimanına taksi ile yaklaşık 20 dakika mesafede.  Yeni bir otel, 10 katlı.  Modern bir mimarisi var.  İran’da kaldığım en temiz otellerdendi.  En üst katta dönen bir lokantası var.  Otelin pahalı mı, ucuz mu olduğunu öğrenemedik, sağolsun Tebriz’de yatırımı olan bir Türk müşterimiz bizi misafir etti. 

Otel eskiden Şah Gole (Şahın Gölü), şimdi ise El Gole (Halkın Gölü) yanında idi.  Çok büyük bir park ile çevrelenmiş.  Parkın bol ziyaretçisi var.  Hem şehir dışından gelenler, hem de Tebrizliler parkta bir çok çadır kurmuşlar. Haftasonları ve tatil günlerinde bu çadırlarda kalıyorlar.  Gölün etrafında, Tebrizin serin gecelerinin tadını çıkarıyorlar. 

Tebriz’e Tahran’dan taksi dolmuş ile geldik.  Azadlık meydanı yanındaki Tahran Otobüs Terminalinden kalkıyor bu dolmuşlar.  Kişi başı 25 USD.  Biz kişibaşı 50 USD verdik ve iki kişi aynı takside, başka yolcu olmadan seyahat ettik.

Tahran’dan Tebriz’e bizi götüren taksi şöförü yaklaşık 70 – 75 yaşlarında idi.  600 kilometreye yakın yolu, yaklaşık 6 saatte aldı, çok az mola vererek.  Yol son derece düzgündü:  3 şerit gidiş, 3 şerit geliş, otoban. 

Tebriz’e yaklaşırken “Doğu Azerbeycan’a Hoşgeldiniz” tabelası gördük.  Tebriz içinde de Azerbeycan Bulvarı, en büyük ve merkezi caddelerden biri.  Azerice ve Türkçe yaygın olarak konuşuluyor ve anlaşılıyor.  Biniğimiz taksilerin çoğunda Türkçe müzik dinleniyordu.  Girdiğimiz bir dükkanda Tarkan dinliyorlardı.

Tebriz havalimanı Tahran ve Mashad havalimanına göre nispeten daha yeni ama daha küçük.  Uçağa terminalden yürüyerek binilip, iniliyor. Ancak altyapı sağlam:  Ücretsiz kablosuz internet erişimi, bol elektrik prizi, bol pasaport kontrol noktası, hızlı güvenlik kontrolü var.  Temiz. 

Haftanın 5 günü THY, 2 günü İran Air İstanbul’a gidip, geliyordu.  Böylece Tebriz’den her gün İstanbul’a gidiş, gelil vardı.  Tebrizliler bu durumdan memnun.  Tebriz Türkiye sınırına 2 saat uzaklıkta.  Kars’a veya Van’a ulaşım mümkündür.

Bir önceki vali ya da belediye başkanı çok aktif, vizyon sahibi bir devlet adamı imiş.  Tebriz’e sanayi tesisi kazandırmak için, şehrin biraz dışında, yabancı yatırımları teşvik ettiği bir sanayi bölgesi ya da serbest bölge kurmuş.  Hakikaten de Türk yatırımcılar dahil bir grup yabancı yatırım gelmiş.  Ancak daha sonra başka bir göreve atanmış ve bu hamle de yarım kalmış.  Tebrizin önde gelen sanayi ürünlerinden biri de deri ve ayakkabıcılık.  Bu alanda faaliyet gösteren bir çok firma ve bir çok çalışan var.

15 Nisan 2012 Pazar

Kırgızistan Notlarıma Ek

İlk seyahatim Ocak 2008’de oldu.  Bu seyahatimde (öğrendiğim kadarı ile) Bişkek 1984’ten beri en soğuk günlerini geçiriyormuş.  Gündüz -15, gece -25 derece idi ve dondurucu bir soğuk vardı.  Şubat 2010’daki seyahatimde de benzer bir soğuk ile karşılaştım.  Muhakkak giyim kuşama dikkat etmek gerekiyor bu ülkeye kışın yapılacak seyahatlerde. İlk seyahatimden sonra gözlemlerim:

·       Orta Asya ülkeleri arasında, 5 milyon nüfusu ile nispeten ufak bir ülke,

·       Nüfusun Kırgızlardan sonra gelen etnik grubu, Özbekler, ülkede (örneğin Kazakistan'daki gibi) çok Rus yok,

·       Bunun bir sebebi, nispeten fakir bir ülke olması, doğal kaynakları sınırlı, sanayi gelişmemiş,

·       Bir Türk olarak, kendimi Azerbaycan’dan sonra en rahat hissettiğim Orta Asya ülkesi oldu, Özbekistan’daki bunaltıcı devlet kontrolü yok, yurtdışından gelen misafirlere (iş-turist) açıklar,

·       Kibar, güler yüzlü, nazik bir millet,

·       Bişkek’te 8.000 civarı (daha sonraları 10.000’i geçmiş sanırım) Türk vatandaşı yaşıyormuş, en ağırlıklı alan eğitim:  Türk üniversiteler, liseleri, ilk ve orta eğitim kurumları var,

·       Buradan mezunlar sadece İngilizce değil, Türkçe de öğreniyorlar, genelde kaldığım otellerde mutlaka Türkçe konuşan çalışanlara rastlamışımdır,

·       Bişkek’te Türkçe yayın yapan radyolar mevcut. 

·       Vefa ve Beta gibi Türk alışveriş merkezleri var, inşaat alanında faaliyet gösteren firmalar var, Demir gibi Türk firmaları, Anadolu grubunun (Coca Cola botllers, Efes Pilsen) şirketleri faaliyet gösteriyor,

·       En aktif sektör konfeksiyon üretimi ve ihracatı. SSCB zamanında bu ülkenin %70 ihtiyacı Kırgızistan’dan karşılanıyormuş, tabi bu ölçek şu anda kalmamış, ama ülkenin en çok istihdamı sağlayan sektörü olmaya devam ediyor,

·      En fazla gelir ise altın madenlerinden geliyor.  Altın fiyatları Kırgız ekonomisi için önemli,

Bu ülkede dünyada daha önce benzerini görmediğim bir Pazar ile karşılaştım:  Dordoi konteyner pazarı.  3.000’e yakında konteyner, 80.000 m2 alana yayılmış, ürün bazlı sokaklardan oluşan ve ne ararsanız bulabileceğiniz bir Pazar.  Ürünler öncelikle Çin’den ama Türkiye, Dubai, Hindistan dahil olmak üzere başka ülkelerden de mallar geliyor.  Pazar sabah 5 gibi açılıyor, diğer birçok ülkeden (Kazakistan, Ukrayna, Tacikistan vs) gelen otobüslere tüccarlar aldıkları malları yükleyip ayrılıyorlar.   

Bişkek’te yoğun bir trafik var.  Araba fiyatları uygun ve trafiğe çıkan araç sayısı son derece fazladır.  Genelde Avrupa, Rusya, Japonya hatta Amerika’dan gelen ikinci el arabalar var.  Bu sebeple bazı arabaların direksiyonu sağda, bazılarının ise soldadır. Ne yazık ki egsoz dumanları şehir havasını ciddi bir şekilde kirletiyor.

İlk ve sonraki seyahtlerimde uçağımızdaki Amerikan personel ve havalimanındaki Amerikan ordusuna ait kargo uçakları dikkatimi çekmişti.  Sonradan Kırgızistan’ın ABD için Afganistan operasyonunu besleyen bir lojistik merkezi olduğunu, ülkede Amerikan üsleri olduğunu öğrendim.

Şubat 2010’da bir müşterimiz ile Türk lokantasında öğle yemeği yiyorduk.  Ben devlet başkanımızın yakınıyım.  Ne zaman isterseniz, sizi görüştürürüm.  Gelin Kırgızistan’a yatırım yapın.  Fabrika kurun.  İşlemlerinizde size çok yardımcı oluruz diye tekif etti.  Kibarca teşekkür ettik.  İki ay sonra Bişkek’te ayaklanma çıktı.  Söz konusu başkan devrildi, hükümet değişti. 

Kışları Bişkek oldukça soğuk oluyor.  Gece -25 dereceyi, gündüz -15 dereceyi şahsen gördüm.  Çok sıkı giyinmek gerekiyor.  Kar yağdığı zaman uzun süre yollardan kalkmıyor.  Şöförler buz üstünde araba kullanmaya alışık.

10 Nisan 2012 Salı

Kazakistan: Turistik

Kazakistan’a 2006 yılından itibaren düzenli şekilde gittim.  Sadece Almaata değil, Şimkent’i de gördüm. Ülke coğrafi olarak çok büyük.  Örneğin Almaata’dan Şimkent’e 2 saate yakın bir uçuşla gidilebiliyor.  Araba ile 10 saate yakın zahmetli bir yolculuk lazım.  Başkent Astana ise, yine Almaata’dan yanılmıyorsam 1.5 saatlik bir uçuş mesafesinde.  Air Astana Avrupa standartlarında modern bir havayolu.  Kazakistan içinde şehirlerarası Air Astana ile seyahat edilebilir.  Araba ile gezilecek bir ülke değil.
Ülkenin önemli bir kısmı ise çöl, yani yaşanılabilir değil.  Ancak doğa muhteşem.  Almaata zaten hemen dağların dibinde.  Bu dağlarda kış sporları, avcılık, dağcılık gibi sporlar yapılıyor.  2010 kış olimpiyatları Kazakistan’da düzenlendi.  Yaz kış avcılık yapılıyor.  Özel uçakları ile birçok zenginin Almaata’ya gelip gittiklerini duydum.  Yine muhteşem nehirlerinden hem balık avlanıyor, hem de rafting gibi su sporları yapılıyor.  Almaata havalimanına indiğinizde, dikkatinizi çekecek ilk şeylerden biri havalimanında park etmiş özel jetlerin fazlalığı olacaktır.

Caddeler pahalı araçlar ile dolu.  Global trendlere paralel olarak cipler ön planda.  Ancak araç fiyatları ucuz olduğu için, çok trafik var.  Hem sağ hem sol direksiyonlu arabaları trafikte görebilmek mümkün. Bir kısmı yeni iken, çoğu ikinci el, yurtdışından ithal edilmiş nispeten eski arabalar.
Kazakistan’da tadılabilecek yerel tadlar arasında Kımız (at sütünden yapılıyor) ve beş parmak adı verilen et yemeğinde, at eti sayılabilir.  Deve sütüne ise Şubat deniyor.  Kazaklar yaylalarda, kabileler olarak çadırlarda yaşayan, göçebe bir topluluk sayılıyor.  Sovyetler döneminde şehirleşmiş.  Ancak Kazak ile at arasındaki bağ devam ediyor.  Ben Kazak’ların araba meraklarını eski dönemden geldiğini hissediyorum.  Kımız tipik bir kahvaltı.  Şimkent’te sadece kahvaltı için kımız ve börek satan lokantalar görmüştüm.  Kımız içip midesini bozan Avrupalı arkaşlarım vardı.  Ama ben içtim, beğendim ve problem yaşamadım.   Tadı biraz acımsı ve bana ekşimsi ayranı hatırlattı.

Almaata’da gezilebilecek ve yemek yenilebilecek güzel yerlerden bir tanesi dağ yamacındaki Tay tesisleri.  Burada Kazak (geleneksel çadır içinde), Gürcü, Rus gibi değişik mutfakları denemek mümkün.  Yolda giderken sağlı sollu görkemli malikaneleri görebilirsiniz.  Aynı zamanda bu yol üzerinde şaşlık kebabı yiyebileceğiniz lokantalarda var.  Tam olmasa da bizim Bolu dağındaki lokantaları andırıyor.

Almaata’da güzel bir Rus lokantası da Medved, Rusça’da ayı anlamına geliyor.  Nispeten merkezi bir yerde olan Medved, geleneksel Rus yemeklerini güzel bir atmosferde sunuyor.  Şehrin en güzel Özbek lokantasının adı ise Alaşau.  Özbek patronun bir de Taşkent’te lokantası var, Semerkand isminde.

Şehrin bir başka güzel noktası, Otel Kazakistanın yanından teleferik ile çıkabileceğiniz Otağ Tepe.  Buradan şehre tepeden bakmak mümkün. Park içinde vakit geçirip, lokantasında güzel bir yemek yiyebilirsiniz. 

Zaman içinde Almaata’da da oldukça gelişti.  Yolları yenilendi.  Caddeler iyileştirildi.  Modern bina ve oteller yapıldı.  Benim sık sık kaldığım otellerin başında Otel Kazakistan mevcut.  Ama başta Ankara Intercontinental, Rixos, Mariott olmak üzere bir çok lüks otelde var.

8 Nisan 2012 Pazar

Orta Asya'nın En Zengini: Kazakistan

Hiç kuşkusuz, sadece Orta Asya’nın değil, dünyanın enerji rezervleri açısından en zengin ülkelerinden biridir Kazakistan:  Müthiş bir petrol ve doğalgaz rezervleri var.  Bu onlara diğer ülkelere göre daha çabuk ilerleme imkanı veriyor.  Altyapı yatırımları sürüyor.  En büyük projelerden biri başkentin Almaata’dan Astana’ya alınması ile, Astana’nın deyim yerinde ise yeniden yaratılması.

Ülkenin 2030 hedefi var.  2030’da dünyanın önde gelen süper güçlerinden biri olmayı hedefliyorlar. 

Belki de bu zenginlikten dolayı, ülkede yaşayan Rus oranı, diğer eski SSCB ülkelerine göre nispeten yüksek.  Nufüsun % 40’a yakını Rus kökenli Kazak vatandaşı.  Bizimde bu ülkedeki birçok müşterimiz gibi.  Yani ticaretin Rus kökenli Kazak vatandaşları tarafından yönlendirildiği genellemesi yanlış olmaz sanırım.

Enerji sektöründen dolayı ülkede yaşayan bir çok expat var, sadece Amerika ve Avrupa’dan değil, Asya’dan da.  Tüm büyük enerji şirketleri bir şekilde Kazakistan’da faaliyet gösteriyor.  Her sene Almaata’da düzenlenen KIOGE – Kazakhstan International Oil and Gas fuarı, Orta Asya’nın en büyük ve kapsamlı petrol fuarlarından.

Bankacılık oldukça gelişmiş.  Birçok yabancı banka faaliyet gösteriyor ki bunların içinde 2-3 Türk bankası da var.  

Nufüs Özbekistan’dan sonra Orta Asya’daki ikinci büyük nüfus.  Ancak coğrafi büyüklük açısından, Kazakistan en büyük ülkedir.  Ne yazık ki ülkenin zenginliğinden nüfusun büyük bir bölümü yararlanamıyor.  Çok fakir, büyük bir nüfus var.  Çok zengin, küçük bir nüfus dünya nimetlerinden faydalanıyor.
Diğer çoğu Orta Asya ülkesinde olduğu gibi Türk şirketleri ve girişimcileri Kazakistan’da da aktifler.  Önde gelenler inşaatçılar.  300’e yakın inşaat firması Kazakistan’da faaliyet gösteriyor.  Anadolu Grubu’nun, Borusan’ın ticari faaliyetleri ve tesisleri var.  Orta ve küçük ölçekli birçok Türk işletme var.  Sadece Astana ve Almaata’da değil, diğer şehirlerde de.  Ancak 2005 – 2006 yıllarında bazı Türk işçilere saldırılar olmuştu.  Ben de bir Almaata – İstanbul uçuşumda yaralı işçilerimizden bazıları ile dönmüştüm.

Almaata’da otel fiyatları nispeten pahalı. Havalimanı temiz ve yeni ama küçük.  Havayollarından önde geleni Air Astana son derece modern ve bakımlı.  Genel Müdürü İngiliz, yabancı pilotlar ile uçmak son derece yüksek bir olasılık.  Mart 2007’de Air Astana ile iç hat (Almaata-Şimkent-Almaata) uçmuştum.  Daha sonra arkadaşlarım Amaata’dan Atrau, Aktau ve Uralsk’a da uçtular. Hiçbir problem yaşamadılar.  Muhtemelen Orta Asya'nın en öne çıkan havayolu olacak. 
Mayıs 2008'de Almaata'da Kazakistan Otel'inin lobisinde çektiğim resim.  Elinde elmalarla dolu tepsi taşıyan Kazak kadının heykeli hala yerinde mi, bilmiyorum.  Ancak, Almaata'nın Alma'sı, elma'dan geliyor ve şehir içinde başka elma'lı veya elma heykellerine de rastlamak mümkündür.

Orta Asya’da Türklerin Cinsel Açılımı

Bu notları yazdığım günlerde, ülkemizde açılım kelimesi oldukça popüler:  Demokratik açılım gibi.  Bu vesile ile bahsedeceğim konuya yukarıdaki başlığı atmam uygun geldi bana.  Tüm Orta Asya ülkelerini ve kızların güzellikleri ile meşhur Romanya, Rusya gibi ülkeleri hem iş, hem de turist olarak gördüm.  Rusya’ya bir keresinden beraber gittiğim eşim şaka yolu ile “bundan sonra Rusya’ya bensiz seyahat etmen yasak” tepkisini vermişti.  Arkadaşlarımda benimle dalga geçmişti “oğlum Rusya’ya eşinle gidilir mi diye”.  Aşağıda anlatacaklarım bir yargı veya eleştiriden çok, iş dünyası açısından bir geçeği yansıtmak.  Türk erkekleri, iş yapmak için geldikleri Orta Asya ülkelerinde karşılaştıkları serbest cinsel hayat karşısında kontrolü kaybedebiliyorlar. 

Taşkent’te Dedeman otelinde görev yapan Özbek bir taksi şöförü bu durumu şöyle özetlemişti:  “Abi, Türkiye’de kadın yok galiba, buraya gelen Türkler sapıtıyorlar”. 

Ben Bişkek’te, Güneydoğulu bir Türk işadamı ile öğle yemeğinde tanışmıştım.  Bu kişi ailesini memleketinde bırakmış.  Memlekette evinin alt katını medrese yapmış Kuran Kursu verdiriyormuş, dindar olduğu izlenimi veriyordu.  Anlattıkları “Bişkekte bir erkeğe altı kadın düşüyor, insan eti çok ucuz, özellikle Türk erkeklerinin peşinden koşuyorlar.  Ben kadına para vermem.  Bir gün biri gelir, öbür gün başkası”.  Ben dini görünüşü katı olan bu abimizin, dünya nimetlerine gösterdiği ilgiyi tezat olarak karşılamıştım.

Büyük bir Türk yatırımını ziyaret etmiş, operasyonun başındaki Türk müdür ile sohbet etmiştim.  Bu konu açıldığında, çok dertli olduğunu farkettim.  Türkiye’den proje esnasında çok ziyaret yapıldığını, iş performansının gece hayatı yüzünden aksamalara uğradığını anlattı.  Örneğin 50 yaşlarında evli ve çocuk sahibi bir mühendis, bir senelik çalışma süresi bitince Türkiye’ye dönmeyip, ülkede sevgilisi ile yaşamaya başlıyor.  Eşinden boşanıyor, ama işsiz kaldığı için ekonomik zorluğa düşüyor.  Sevgilisi terk ediyor, Türkiye’ye dönecek parası kalmayınca, o şehirde yaşayan Türkler para toplayıp, borçlarını kapatıyorlar, Türkiye’ye gönderiyorlar.

Shymkent Kazakistan’da yaşayan Türk arkadaşımdan duyduğum hikaye:  İmam olarak gelip, imamlığı ve Türk eşini bırakan olmuş:  Sebep gece hayatı.

Orta Asya'nın farklı şehirlerindeki gece klüplerinde, oranın müdavimi Türk işadamlarını görmek şaşırtıcı olmaz. Beni her zaman şaşırtan, Türkiye'de normal ve mütevazi hayat sürdüren arkadaşların, bir gecede yüzlerce dolarları nasıl bu kadar saçabildikleri olmuştur.