26 Mart 2012 Pazartesi

Gürcistan Notlarım

İlk defa Mayıs 2008’de ziyaret ettim.  Önce Tiflis’te kaldım.  Daha sonra araba ile Batum’a geçtim.  Bu yol yaklaşık 400 kilometre uzunluğundadır.  Normal hava koşullarında 4-5 saatte gitmek mümkün ve güvenlidir.  Batum’dan İstanbul’a döndüm.  Giderken uçuşumda dikkat ettiğim Amerikalı devlet görevlilerinin sayısı idi.  Gürcistan’da Amerikalıların tesisleri olduğunu sonradan öğrendim.  Bir kaç sene içinde Rusya-Gürcistan ilişkileri o kadar gerildi ki, savaş çıktı.  Kafkaslardaki politik istikrar sallandı. Gürcistan SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını ilan eden diğer devletlerden farklı bir politika izlemiş denebilir.  Kurumları ile Avrupa’ya entegresyonu hedeflerken, Rusya’nın ağırlığından kurtulmaya çalışmış.  Diğer Kafkas ülkelerinden Azerbaycan ve Ermenistan’ın Rusya ile kuvvetli ilişkileri varken, Gürcistan bir AB ülkesi olmayı hedefliyor.  Bu yüzden AB üyesi bir Türkiye hayal ediyor ve Türkiye ile ilişkilerini de çok sağlam tutuyor.

Tiflis’e TAV’ın yaptığı ve işlettiği modern havalimanına indim.  Vizesiz bir şekilde güleryüzlü pasaport kontrol memurunun kısa sürede yaptığı işlemlerden sonra ülkeye giriş yaptım.  Türk olmanın ayrıcalığını hissettiğim ülkelerden biri idi. 

Gürcistan’ın toplam nüfusu 5 milyon, başkent Tiflis’in nüfusu ise 1.5 milyon civarında.  Ülke sınırları içinde yer alan Osetya ve Abazya politik problem yaşanan ve Rusya ile savaşa sebep olan özerk cumhuriyetler.  Savaştan sonra bağımsızlıklarını ilan ettiler.  Bir başka özerk bölge ise Batum’un başkenti olduğu Acar özerk bölgesi.  Cumhuriyetin ilanından sonra SSCB ile Türkiye arasında yapılan Kars Anlaşmasında bu bölgeye kültürel özerklik tanınmış.  Nüfusun çoğunluğunu Müslüman Gürcüler oluşturuyor ve genelde az-çok Türkçe konuşuyorlar.  Batum şehri Türkiye sınırdan 12 kilometre uzaklıkta. Batum’daki havalimanı da TAV tarafından inşa edilmiş ve işletiliyor.  İstanbul’dan Batum’a iç hatlar gibi nüfus kağıdı ile uçmak ve indikten sonra minibüsler ile Türkiye’ye geçmek mümkün.  2011 yılından itibaren ise, Gürcistan’a da KKTC gibi, pasaport kullanmadan, nüfus cüzdanı ile gidip gelmek mümkün oluyor.
Tiflis ve Batum’da birçok otel yatırımı gördüm.  Çoğu 5 yıldızlı idi.  Tiflis’te mevcut Sheraton ve Mariott’a ek olarak Intercontinental, Hyatt ve Kempinski otelleri inşaat halinde idi.  Şehrin en güzel yerlerinden birinde Radisson SAS var. Ne zaman olur bilmiyorum ama Tiflis ve Batum’un birçok turistin ziyaret ettiği, turizmi Gürcistan’ın önemli bir sektörü olduğu günler gelecektir.  Batum’un özellikle Türk turistler için çok cazip olacağını sanıyorum.  Batum’da turizm dışında da Türk yatırımlarına rastlamak mümkün.

Gürcistan ve Türkiye ticareti çok önemlidir.  Batuma 12 kilometre uzaklıktaki Sarp sınır kapısından senede 125 bin tır geçiyormuş.  Tiflis’te, Batum’da yollarda Türk plakalı tırları sürekli görmek mümkün.  Gürcistan üzerinden bir çok Türk malı Ermenistan’a gidiyor.  Gürcistan ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması var.  İki ülke birbirini stratejik ortak olarak tanımlıyor.  Ticari işbirliğine ek olarak askeri işbirliği de söz konusu.  Rusya savaşında Türkiye, Gürcistan lehine aktivitelerde bulundu.  

Şubat 2011’deki Tiflis seyahatimde hemen havalimanı yanıbaşındaki bir modern bina inşaatı dikkatimi çekti:  Karadeniz (Türk-Gürcü ortak) Üniversitesi inşaatı.  Türklerin işlettiği lokantalar, oteller mevcut. Diğer eski SSCB üyelerinin hemen hemen hepsinde olduğu gibi inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir çok Türk müteşebbis var. Çoğu Karadenizli.

Gürcistan’da Azerilere çok sık rastlanabilir.  Örneğin Azerbeycan’daki iyi bir Azeri müşterimin doğum yeri, bugünkü Gürcistan sınırlarında idi.  Bir başka sefer, Gürcü bir arkadaşımdan orduda da çok Azeri olduğunu duymuştum.  Tiflis’in en merkezi yerlerinden birinde Heydar Aliyev anıtın görmek mümkün.  Azerbaycan’ın en büyük enerji firmalarından Socar, Gürcistan’da ciddi yatırımlar yapmış.  Gürcistan’ın en fazla vergi ödeyen firmalarından biridir.  Binlerce çalışanı var.

Rusya 2009’da Gürcistan’a müdahele etti, sonuçta Gürcistan içindeki iki bölge Rusya’nın desteği ile bağımsızlık ilan etti.  Sonrasında Gürcistan Amerika ve Avrupa’nın desteğine rağmen zor bir süreç yaşayor.  Rusya-Gürcistan arasındaki gerilimde devam ediyor.  İki ülke arasında ticaret hemen hemen durmuş.  Şubat 2011’deki ziyaretimde Gürcü müşterim ülkenin durumunu şöyle özetlemişti “üç milyon nüfuslu küçük bir ülkeyiz.  Nüfusun yüzde onu zengin, gerisi ya fakir ya da çok fakirdir.  Ülkede para olmadığı için, sanayi ve ticarette hızlı gelişemiyor.”  Bu fakirliğin bir göstergesi de ülkemizde çalışan Gürcüler.  Hasta veya bebek bakıcılığı için gelen Gürcü bakıcılara büyük şehirlerde sık rastlamak mümkün.  

17 Mart 2012 Cumartesi

Kırgızistan Notlarım

2008 Ocak ayında ilk defa Bişkek’e gittim.  Daha sonra da düzenli olarak seyahat etme fırsatım oldu.  Bişkek dışına hiç çıkmadım.  Ama Bişkek’ten yakın ülkelerin önemli şehirlerine 2-4 saat sürüşler ile ulaşmak mümkün.  Örneğin Almaata, Kazakistan – Taşkent, Özbekistan – Duşanbe, Tacikistan gibi.







Kırgızistan dağları, doğası ile meşhur.  Avcılık ve doğa sporları en çok turist çektiği alan.  Küçük bir ülke.  Çin komşuları arasında.  Aslında Çin’in Orta Asya’ya kapısı denebilir.  Çin’den gelen mallar, Bişkek’in meşhur “Dordoi Container” pazarından tüm BDT ülkelerine dağılıyor.  Örneğin Ukrayna’dan, Beyaz Rusya’dan gelen tüccarlar, yolcu otobüsüne bu pazardan aldıkları malları alıp, ülkelerine götürüyorlar.  Bir turist olarak bile Dordoi pazarını görmek enteresan olacaktır.  Her aradığınız mal mevcut.  Öncelikle Çin malı.  Daha sonra Türk, Hint, Pakistan vs ürünleri var.  

Bişkek’te büyük bir Türk nüfus var.  Öncelikli istihdam eğitim-öğretimde.  Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi okulları var, hem de üniversite ve lise düzeyleri dahil.  Buna ek olarak cemaat okulları da bir hayli fazla.  Bu okullardan mezun öğrenciler ise turizm başta, bir çok Türk işletmesinde görev alıyorlar.  İyi İngilizce, Rusça ve Türkçe konuşuyorlar.

Kırgızlar nazik ve barışsever insanlar.  Türk’lere de iyi yaklaşıyorlar.  Kırgızistan’da kendinizi, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan’a göre çok daha rahat hissedebilirsiniz.  Rüşvet isteyen gümrük memurlarına, kaba polislere, taciz eden ve kötü bakan yerellere rastlama ihtimaliniz az.  Öte yandan Türk kanallarını bolca ve rahatça seyredebilir, Türk marketlerinden alışveriş yapabilir, Türk lokantalarında yemek yiyebilirsiniz.  Vefa ve Beta Center’lar Bişkek’te önde gelen Türk marketleri.

Şubat 2010’daki Bişkek seyahatim esnasında müşterilerimiz bizi Steinberg isimli bir “brewery” lokantasına davet etmişti.  Makineler Almanya’dan gelmiş.  Son derece güzel bir lokantaydı.  Kırgız müşterilerimiz biraları su gibi hızlı ve bol bol içmişlerdi. 

12 Mart 2012 Pazartesi

Taşkent'te Zico Süprizi


Ekim 2008’de bir fuara katılmak için Taşkent’te idik.  Bir akşam fuarı düzenleyen firmanın davetlisi olarak Radisson SAS’taki partiye katıldık.  Tesadüfen lobi’de beklerken o sıralar Özbek bir takımı çalıştırdığı için otelde yaşayan Brezilyalı futbol efsanesi Arthur Zico ile karşılaştık.  Fitness’ta sporunu yapmış, odasına çıkıyordu.  Bizi kırmadı, tek tek hepimizle fotoraf çektirdi.  Fenerbahçe antrenörlüğünden yeni ayrılmıştı.  Özellikle fanatik Fenerbahçeli iş arkadaşım için iyi bir hatıra oldu.  Ben de Galatasaray’lı olduğumu belirttim.  Türkler ile karşılaştığına memnun olmuş gibiydi.  Zico gerçektende duyduğumuz gibi son derece mütevazi bir insanmış, karşılaştığımıza çok memnun olduk.

Özbekistan'a Giderken Bunlara Dikkat Edin!


Özbekistan’a giriş yaparken dikkat edilmesi çok önemli bir husus, üzerinizdeki değerli eşyaları, başta döviz olmak üzere kuruşu kuruşuna yazılı beyan etmenizdir.  Örneğin 120 USD, 50 EU, 100 TL gibi farklı para birimleri olarak detaylı bir şekilde.  Aksi taktirde hem girişte problem yaşayabilirsiniz (aramada bulunursa, ciddi cezası var), hem de çıkış yaparken giriş esnasında beyan etmediğiniz parayı çıkaramazsınız.  Ben tüm girişlerimde hem döviz hem de değerli eşyalarımı (bilgisayar, cep telefonu, varsa fotoraf makinemi vs) beyan ederek geçtim.  İki kopya olarak doldurulan bu formlardan biri giriş gümrükte, biri sizde kalıyor.  Çıkış yaparken, gümrük yine ikinci kopyayı istiyor.  Dolayısı ile seyahat boyunca kaybetmemek gerekli.

Özbekistan’a yaptığım ilk geziden notlarım:

·         Bizim Türkçemiz ile Özbekistan’da anlaşmak kolay değil, kelimeler ve konuşma şekli farklı, bir Türk’ün Türkçe veya İngilizce ile bu ülkede iş yapması çok zor, Rusça gerekli, Özbekçe de bilmek avantaj olur,
·         Özbekistan’da yaşamaya başlanırsa, 3-6 ay içinde Özbekçe konuşup, anlaşabilirsiniz anladığım kadarı ile.  Burada çalışan birçok Türk, Özbekçe konuşarak özel ve iş hayatlarını devam ettiriyor,
·         Taşkent’te yaşayan Türk nüfusun 2006 başında 5.000 olduğu tahmin ediliyordu,
·         En çok kullanılan kelimelerden bir Eke, mesela Mehmet Eke, abi/amca gibi kullanılıyor, bayan versiyonu da Epe,
·         Taksi fiyatları son derece uygun, benzin ucuz,
·         Yatırımcı olarak göze batan milletler Türkler ve G. Koreliler, ciddi ve büyük G. Kore yatırımları var, Türk’lerin ise daha çok küçük ve orta büyüklükte işletmeleri,
·         Zamanında çok Rus aile yaşıyormuş ama 1990’ların başında ayrılmışlar,
·         Ama Rusya ile ticari ve siyasi ilişkileri iyi,
·         Ülkede herşey devletin yakın kontrolü altında,
·         Sokaklarda çok sık polis görmek mümkün,
·         Özbek pilavı (pilof) meşhur,
·         Genel olarak Orta Asya’da yiyebileceğim yemekler arasında beş parmak (içinde at eti de olan) ve mantı Özbekistan’da da oldukça populer,
·         Taşkent havalimanındaki dış hatlar gidişte, en son çıkış kapısında yazan “Ichıb Ketish” yani Uçup Gidiş (departure exit gibi),

Taşkent seyahatlerim boyunca genelde Dedeman’da kaldım.  Dedeman dışında da Taşkent’te Türk otelleri mevcut.

Amir Timur müzesi Taşkent’te görülmeye değer bir müze.  İçinde Özbek tarihi ve Özbekistan ile ilgili güzel bilgiler, değerli tablolar var. Oldukça merkezi yerde.

Özbek yemeklerini tatmak için, biraz pahalı da olsa “Karavan” güzel bir seçim olabilir.  Bahor lokantası ise hem yemek yemek, hem de aile ile beraber seyredilebilecek dans gösterisi için güzel bir lokantadır. Yan tarafta Bahor'da çektiğim bir resim mevcut.

Kaburgacı Selim ise Kasım 2010’da yemek yediğim bir Türk lokantası idi.  Oldukça merkezi bir yerde idi.  Sonradan isim değiştirerek faaliyetine devam ettiğini duydum.

10 Mart 2012 Cumartesi

Bir Millet İki Devlet: Azerbaycan

İlk seyahatimi Mart 2007’de, Frankfurt’tan direk Bakü’ye uçarak gerçekleştirmiştim.  Beni ilk seyahatimde en çok etkileyen şey, kendimi yabancı bir ülkede hissetmemiş olmamdı.  Türkiye dışında (KKTC’yi saymaz isek), günümüz Türkçesi ile iletişimde bulunulup, iş yapılabilecek yegane ülke olsa gerek.  Otel odalarında Türk kanalları bulmak mümkündür.  Bakü’de yaşayan yoğun bir Türk nüfusu da var.  Çoğunluğu inşaat sektöründe faaliyet gösteriyor.  Türk malları heryerde.
Bağımsız Azerbaycan devletinin kurucusu ve mevcut başkan İlhan Aliyev’in babası Haydar Aliyev, Türkiye ve Azerbaycan için “bir millet iki devlet” ifadesini kullanmış.  Gerçekten din, dil, tarih, kültür alanlarında çok ortak noktamız olmakla beraber, Azerbaycan’ın tüm bu alanlarda kendine özgü yönleri var.  Ben her gidişimde kendimi vatanımda kadar rahat hissettim.  İnsanlar gerçekten çok kibarlar.
Örneğin, her ne kadar Türkçe ile anlaşmak mümkün ise de, Azerbaycan’da Azeri dili kullanılıyor.  Farklı kelimeler ve ifadeler mevcut.  Alfabede farklı harfler de var.  Bazı Azerice kelimeler ve Türkçe karşılıkları:
Uşaq Bahçesi:  Yuva
Oğlan Uşaq:  Erkek çocuk
Başa düşmek:  Anlamak
Zencilbent:  Fermuar
Günümüzde popüler olan TV dizisi Yahşi Cazibe'de veya uydu kanallarından izleyebileceğimiz Azeri TV'lerinde Azerice'nin Türkçe'den ne kadar farklı olduğunu gözlemliyebiliriz.

Bakü'de SSCB dönemi kendini hissettiriyor.  Gerçi 2008 sonrası Bakü’de büyük altyapı yatırımları oldu.  Şehir nerede ise yeni baştan yaratılıyor.  Ancak metro dahil, Sovyet sistemi kendini gösteriyor.  1990’ların başında bağımsızlık ilanından sonra Azerbaycan en zor dönemini, Ermenistan ile savaş esnasında yaşamış.  Hem yeni devlet olmanın sıkıntıları, hem Komünist dönemden çıkarken yaşanan ekonomik bozukluk varken, bir de Ermenistan ile savaş genç devleti ve toplumu iyice yormuş.  Ancak petrol gelirlerindeki hızlı artış ile Azerbaycan toparlanmış.  Yabancı sermaye ülkeye akmış.  Bakü, uluslararası enerji şirketlerinin gözde mekanlarından biri.  Havalimanında birçok özel jeti aynı anda görebilirsiniz.  İyi oteller oldukça pahalı. 

2009 yılından itibaren yaptığım seyahatlerde Bakü’yü çok değişmiş görmeye başladım.  Havalimanından yepyeni bir otoban ile Haydar Aliyev bulvarına ulaşıyorsunuz. Otoban boyunca iki tarafta süslü kemerler ile, güzelce düzenlenmiş.  Bulvarda ise eski bina görmek mümkün değil.  Çünkü bulvara bakan binaların cepheleri yenileştirilmiş.  Sokaktan içeri girdiğinizde eski binayı görmek mümkün. 

Çok fakir olan büyük bir halk kesimi ile çok zengin küçük bir çoğunluk Azerbaycan’da da karşımıza çıkıyor.  Ülkede başarılı bir iş yapmak için yerel ortak gerekli.
Her köşede yükselen inşaatlara ve büyüyen şehre yollar yetmiyor.  Bakü’nün sıkıntılarından biri trafiği.  Şehir içinde, özellikle sabah ve akşamları yollar tıkanıyor, kısa mesafeler uzun sürelerde alınıyor.

İnşaatlardan dolayı son zamanlarda Bakü’ye Orta Asya’nın Dubai’si denmeye başlandı.  Bu inşaatların bir kısmı Türk firmalarınca, bir kısmı büyük Azeri gruplarınca, bazıları da Dubai merkezli inşaat firmalarınca yürütülüyor. Devlet anayolların üzerindeki apartmanların dış cephelerini yeniliyor.  Tek renk malzeme kullanılıyor:  Kudüs’teki açık kahverengi rengi andıran bir renk.  Akkord ve Dia Bakü’de sık sık karşılaşabileceğiniz iki büyük inşaat şirketi.

Son yıllarda Azeri firmaları Türkiye’de yatırım yapmaya başladılar.  Örneğin Palmali grubunun Türkiye’de önemli ticari faaliyetleri var. Azeri petrol şirketi Socar, Petkim’in özelleştirme ihalesinde bazı ortaklar ile katıldı ve Petkim’in en büyük hissedarı oldu.  Maslak Büyükdere Caddesinde Socar’ın binasını, Petkim’de Haydar Aliyev’in resmini görmek mümkün.  En önde gelen Türk inşaat ve müteahitlik şirketlerinden Tekfene de ortak oldular.
Ermenistan Azerbaycan’ın baş düşmanıdır.  Yaşanan savaşta Azerbaycan çok kayıp vermiş, zor zamanlar geçirilmiş.  Şu an da Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgal altında tuttuğu içinde sürekli bir gerilim var.  Ermenilere Rusların destek olduğuna inanılıyor. Türk hükümetinin Ermenistan ile yaptığı açılım esnasında, Azerbaycan-Türkiye ilişkileri gerildi.  Azerbeycan’ın 100 bin asker, 50 bin polisten oluşan bir savunma gücü mevcut. 
Azerbaycan’da Türkiye’de popüler olan sanatçı ve sporculara da rastlamak mümkündür.  Örneğin pop müzik sanatçısı Çelik bir dönem Bakü’de yaşadı.  Yine 2009 yılındaki seyahatim esnasında Galatasaray’ın efsanevi kaptanlarından Bülent Korkmaz, Bakü’de antrenörlük (yani Azerice Baş Meşkçilik) yapıyordu.

Bakü’de belli başlı tüm Türk firmalarının mağazalarını görmek mümkündür.  En son Güllüoğlu baklavacısını görmüştüm, Mustafa Kemal Atatürk caddesi ve civarında yürüyüş yaparken. 
 
 
Azerbaycan’a Türkiye’den vize almadan giderseniz (çoğu Türk vatandaşının yaptığı gibi), Bakü’de havalimanında vize alabilirsiniz.  Bunun için 10 USD, 2 adet vesikalık resim yanınızda hazır olsun.  Bakü uçağında mümkün olduğunca öne oturmaya çalışın.  İner inmez pasaport kontrole gidip boş bir sayfaya damga vurdurun ve hemen vize bankosuna gidin.  Aynı formdan iki adet doldurun.  Damgalı pasaportunuzu, fotoraflarınızı, formları ve 10 USD’ı memur alarak, vizenizi hazırlayacaktır. Sonrasında tekrar pasaport kontrole giderek girişinizi yapabilirsiniz.  Bu şekilde hazırlıklı olmaz iseniz, sıra bekleyerek bir buçuk ile iki saat kaybedebilirsiniz.
 
 
Aralık 2009’daki Bakü gezimde bir müşteri ziyareti yapıyordum.  Nispeten büyük bir firmanın direk sahibi ile toplantı yapıyorduk.  Patron deposundan bir numune getirmesi için telefon ile depocusunu aradı:  “Zahmet olmaz ise” diye başlayan cümle ile talimatını verdi.  Azeri müşterimizin bu kibar yaklaşımı istisnai değildi aslında.  Her Azerbaycan seyahatimde, Türkiye’de de bir zamanlar var olan bazı değerlerimizi hatırlıyorum.  Anneannelerimizin zamanını hatırlıyorum.  Eminimki Anadolu’da köy ve kasabalarımızda devam ediyor ama İstanbul gibi büyük şehirlerimizde bazı değerlerimizi kaybettik ne yazık ki.

Yine bir Azeri müşterimize yeni yıl için ufak tefek hediyeler vermiştik.  Çok memun oldu,        “minnettarım” dedi ve yeni yılın tün dünyaya sağlık, mutluluk ve barış getirmesini diledi.  Azeri dostlarımızın sanatsal bir yönü de vardır:  Şarkı söylemek, şiir okumak, son derece toplum içinde yaygındır.  Düğün ve derneklerde canlı müzik ve dans olur. 
 
 
Ukrayna’daki turuncu devrimden sonra, Azerbaycan’da turuncu yasağı gelmiş.  Örneğin iş tulumu yapmak için turuncu kumaş ithal eden firmaların malları gümrükten geçirilmemiş.  Yasak kalktığında ise bürokrat ve gümrükçüler pratik olarak zorlaştırmışlar (nemalanabilmek için).  Azerbaycan’da kulağımıza gelen hikayeler arasında vergi denetimlerinde yüksek rüşvet istendiğine dair olanlar da var.  Örneğin bir firmayı müfettişler denetlemiş, 40 bin dolar rüşvet istemişler.  Firma sahibi pazarlık ile 25 bin dolara anlaşmış ve ödemiş.  Anladığımız kadarı ile rüşvet istenmesi için defterlerde bir eksiklik olmasına gerek yok, ya da vergi kaçırılmasına.  Devlet içinde işleyen gayrı resmi bir sistem bu rantı elde ediyor ve ücretlendirmeyi firma büyüklüğüne göre yapıyor.
Eskiden Bakü’de ticari ataşelik yapmış bir arkadaşım, bu ülkede iş yapmak isteyen Türk firmalarının mutlaka doğru yerel ortak seçmeleri gerektiğini söylemişti.  Aslında bu kural bir çok ülke için geçerlidir ama arkadaşımın vurgulamak istediği, resmi olmayan alanda hangi işin nasıl bitirileceğini bilen Azeriler ile işbirliği yapmadan, Azerbaycan’da başarılı olunamayacağı gerçeği idi. 

Örneğin duyduğumuz kadarı ile, bir müteşebbiş şehir merkezinde bir bina inşa etmeye başlamış.  Sırf arazisi 1.2 milyon dolar tutan bu bina görkemli ve pahalı bir inşaatmış.  Üst düzey bir bürokrat parası ne ise bana söyleyin, özel bir daire istiyorum demiş.  Müteşebbiste özel asansörlü (sadece daire sahibinin kullanacağı), otoparklı, güzel bir daire hediye etmiş.  Bürokratta müteşebbisin bir çok işlemini devlette hızlı bir şekilde halletmiş.  Örneğin yüzlerce bin dolara mal olacak bazı imzaları, hızlıca ve bedelsiz attırmış.
Bir müşterimizn daveti üzerine akşam yemeğine güzel bir lokantaya gitmiştik.  Yanımızdaki masada oturan insanlar dikkatimizi çelmişti.  Azeri ve Türklerden oluşan gruptu.  Müşterimiz Azerilerin arasında önemli bir milletvekilinin de olduğunu söyledi.  Türkler ise işadamları idi. 
 
 
Bir gün taksi şöförüme sordum:  Ülkeniz ve devletiniz zengin, bu size yansıyor mu diye?  Cevabı kesinlikle hayır oldu.  “Bu güzel caddelerin arkalarında, perişan bina ve sokaklarda hayatımıza devam ediyoruz” dedi.  Bakü dışındaki şehirlerde fakir çok sanırım. Bakü’de ise son model BMW polis arabaları farklı bir izlenim doğuruyor.  2010 yılında Haziran ayında yaptığım bir ziyarette, trafikte karşıma çıkan manzaraya çok şaşırmıştım.  Bizdeki gibi arabalar ile bir gelin alayı vardı.  Fark olarak konvoyda süper lüks arabalar (Bentley, Mercedes, Porche vs) var iken, gelin-damat arabası da son model bir Ferrari idi. Daha önce hayatımda hiç bu kadar lüks arabalardan oluşan bir düğün alayı görmemiştim.

İran'da İş Yapmak

Son yıllarda siyasi ve ticari olarak yakınlaştığımız İran tamamen kendine özgü bir yapıya sahiptir.  Öncelikle bu ülke ile iş yapmayı düşünen herhangi bir işadamı veya şirketin, politik bir analiz yapması gerekir.  İran ile akla gelen ilk risk faktörü politik istikrar ve güvenlik riskidir.  Örneğin İsrail ile İran arasında bir savaş olacak mı?  ABD bu ülkeye asker yollayacak mı?  Avrupa, ABD’ye göre nispeten diplomatik yollu yaptırımlarından farklı bir politikaya kayacak mı?  Mevcut molla yönetimi uzun vade de ülkeyi yönetmeye devam edecek mi?  Bu yönetim (ekonomiye istedikleri gibi müdahale edebilen, yabancı yatırımcıya güvence vermeyen, piyasa ekonomisinden çok devlet kontrolüne dayalı) iktidarda iken, reformlar yaparak daha demokratik bir düzene ve piyasa ekonomisine yönelecek mi?  Bunlar gelecekteki İran’da iş yapma şartlarını belirleyecek makro faktörlerden.

Gelelim güncel ticari şartlara:  Öncelikle İran’da iş yapmak için, yerel ve kuvvetli bir ortak ön şart.  Muhtemelen Türkçe anlaşabilen, İran’da yaşayan Azeri kökenli tüccar veya sanayicilerinden bir iş ortağı tercih edilebilir.  Farsça bilmeden bu ülkede iş yapmak mümkün değil.  Ayrıca ödeme vb konularda da diğer ülkelere göre nispeten fazla risk ve uzun vadeler var.  Yerel bir ortak, oturtulacak disiplinli ve sağlam iş prensipleri ile, İran’daki iş gelişimine pozitif katkıda bulunacaktır.

70 miyonluk İran’da 30 milyona yakın Azeri kökenli olduğu tahmin ediliyor.  Farsilerin ve İran Azerilerin ortak yönü din:  Şiiler.  İran’ın farklı bölgelerden gelen Azerilerin, farklı lehçeleri, farklı kültürleri var.  Urumiye, Türk sınırına nispeten yakın, Azerilerin yaşadığı bir kent.  Urumiyeli bir Azeri ile Türkçe anlaşmak oldukça rahat. 

Tahran'da çok yoğun bir trafik olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim.  Ne de olsa 20 milyon nüfuslu bir metropol.  Plansız bir yerleşim var.  Otoban ve çevreyolları yok denecek kadar az.  Trafiği daha da tehlikeli hale getiren bir motorsiklet kullanımı var.  Bir kıyaslama yapmak gerekirse, Tahran trafiğinin ne Moskova ne de Kahire trafiğinden alta kalır yanı yok.  İstanbul, bu üç şehire göre cennet kalır.  Ayn cadde üzerinde milim milim ilerleyerek saatler geçirmek mümkün.  Bazı (özellikle şehir merkezi) bölgelere insanların arabalarını bırakarak taksi veya metro ile gittiklerini biliyorum.

2010 yılında Tahran’da bir şehir efsanesi dolaşıyordu:  Devlet Tahran’da büyük bir deprem tetikleyecek, şehrin yarısı yerle bir olup, nüfusun bir kısmı ölecek, büyük kısmı göç edecek, buna karşın uluslar arası politika da ABD ve İsrail İran karşıtı politikalarına ara vermek zorunda kalacak, olası bir saldırının önüne geçilmiş olacak.  Bu söylentilere yol açan açıklamayı biz de Türkiye’de takip etmiştik.  Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Tahran’a olabilecek büyük bir depremin çok can ve mal kaybına yol açacağını söylemiş ve Tahranlıları uyarmıştı. 

Tahran’da iş yemekleri genelde evlerde yenir.  İşadamlarının genelde büyük ve gösterişli evleri vardır.  Söylendiğine göre çoğu içinde aradığınız her türlü alkollü içeceği ihtiva eden Amerikan barlar varmış.  Ev sahibi yemekten önce, yemekte ve yemekten sonra alkol teklif edermiş.  Lokantalar günün belli saatleri dışında kapalı.  Dolayısı ile, iş yemekleri dışarıdaki lokantalardan çok, evlerde yeniyor. 

Son olarak İran ile ilgili yanlış bazı bilgiler: 
  • İran Orta Doğu'nun parçasıdır (hayır, Orta Asya'ya daha yakındır:  Örneğin diğer Orta Asya ülkeleri gibi, Nevruz bayramdır, uzun resmi tatille kutlanır). 
  • Arapça konuşulur ve anlaşılır (kesinlikle yanlış.  Türkçe daha yaygın anlaşılır.  Farsça anadildir).
  • Katı dini kurallar geçerlidir ve insanlar bağnazdır (İranlılar genelde moderndir ve açık görüşlüdür.  Devlete hakim olan ve dünya kamuoyunda oluşan imaj, halkın çoğunluğunu yansıtmaz).