30 Haziran 2012 Cumartesi

Gürcistan'ın Yenilenen Başkenti: Tiflis (Haziran 2012)

Bu seyahatimde, Tiflis’te ciddi bir yenilenme ve altyapı yatırımı olduğuna şahit oldum.  Nehir kenarındaki yollar düzenleniyor, bazı caddelerdeki tüm binaların dış cephesi yenileniyor, yeni oteller inşa ediliyor.  Yukarıdaki resimde kentin ana caddesi Rustaveli üzerindeki restore edilen binalardan birinde asılı büyük afiş dikkat çekiyor:  Brand New Georgia: Saakashvili rebuilds a country:  Yepyeni Gürcistan, Başkan Saakashvili bir ülkeyi yeniden inşa ediyor, deniyor.  Hakikaten insan şehirde dolaşırken bu izlenime kapılıyor.  İşte yenilenen Tiflis'ten bazı izlenimler: 

Solda, nehir kenarında, şehrin merkezinde yapılmakta olan yeni ve büyük bir inşaat. Devlet binası olacağı söyleniyor.  Zaten ülkedeki devlet ile ilgili yeni binaların çoğunun modern ve transparan bir konsept ile yapıldığı dikkat çekiyor.  Örneğin tüm Polis karakolları geniş camlı, içi görülebilir binalar. Şeffaf yönetim anlayışını sembolize ediyor.





Bu resimde de Rustaveli'nin bir ucundaki özgürlük meydanı var.  Bu meydandaki Belediye Binasının ön cephe yenilemesi sona ermiş, kenar ve arka taraflarındaki yenilemeler devam ediyor.  Aşağıdaki resimde ise, Rus saldırısı sonrası inşa edilen Başkanlık Sarayı görülebilir. 
Tiflis sokaklarındaki eski binalarda yavaş yavaş yıkılıyor, yerlerine yeni apartmanlar inşa ediliyor:












Yenilenen cadde ve sokaklarından bazı kareler:

23 Haziran 2012 Cumartesi

Mayıs 2012: Tahran'dan İzlenimler

Mayıs 2012'de Tahran'a yaptığım seyahatten bazı kareleri paylaşmak istiyorum.  Malum, İran ve batı dünyası arasındaki gerilim devam ediyor.  ABD ve AB ülkelerinin uygulamaya aldığı finansal yaptırımlar, İran'da hayatı bayağı zorlaştırmıştı.  İran firmaları daha zor ihracat ve ithalat yapmaya başlamış, finansal kurumları kullanarak parasal işlemsel yapmalarında ciddi kısıtlamalar ortaya çıkmıştı.  İşte böyle bir konjonktürde Tahran'a indik.  İlk dikkatimi çeken Türkiye'den inen uçakların çokluğu oldu:
Resimde de görülebileceği gibi benim inişime denk gelen saatlerde, Tahran IKA'ya inen 14 uçaktan 7 tanesi Türkiye'den geliyordu.  THY, Atlas Jet, Pegasus, Iran Air ve Mahan Air.  Üstelik bu uçuşlar tamamen dolu.  Benim geldiğim uçakta neredeyse tek bir boş koltuk yoktu.  Tahran'da görüştüğümüz bir müşterimiz, fuar ziyareti için İstanbul'a gelmek istediğini ancak uçaklarda yer bulamadığını söyledi.  Gerçekten İran ve Türkiye arasındaki hava trafiği oldukça arttı.  Çoğunlukla İstanbul'u transit kullanan ve farklı ülke-şehirlere seyahat eden İran'lılardan olduğunu düşünüyorum.  Tabi turist ve iş için Türkiye'ye gelen İran'lıların sayısı da bir hayli fazla.  Özellikle ekonomik ambargolardan sonra, Avrupa ülkeleri ile eskisi kadar iş yapamayan İran firmaları, bu ticareti Türkiye'ye kaydırıyorlar.
Sabah kahvaltı sonrasında ise, İngilizce yayınlanan bir İran gazetesinde tanıdık bir sima ile karşılaştım.  İran'da Persepolis takımını çalıştıran Mustafa Denizli, Batı Asya şampiyonlar liginde oynanacak bir maç için Dubai'de idi.  O akşam maçı izledim televizyondan.  Persepolis deplasmanda 2-1 kazandı.  Mustafa Hoca da kenarda başarılı bir yönetim sergiledi.  İran'lılar Mustafa Hoca'ya büyük saygı duyuyorlar. Bu arada İran'da ilk defa ziyaretçilere yönelik İngilizce gazete ile  karşılaştığım notunu düşmeliyim.  İçinde lokanta, hastane vb bilgileri vardı.

İşte meşhur Tahran trafiğindeyiz.  Önceki ziyaretlerimden trafiğin ne kadar kötü olabileceğini bildiğimden, bu seyahatte oldukça şaşırdım.  İki sebepten:  Öncelikle trafik hiç görmediğim kadar iyiydi.  Yoğunluklar olsa da, genelde akıcı idi.  İkincisi daha önce hiç görmediğim kadar yeni ve ithal otomotiv gördüm.  Porshe galerisi ve servisi önünden geçtim (yeni açılmış olmalı).  İran yerli otomotiv sanayisi olan ve yıllardır bunu koruyan bir devlet.  İthal otomotivin önünü açan faktörleri doğrusu çok merak ediyorum.  Mercedes, BMW, Audi, Toyota ve Hyundai modelleri dikkatimi çekti.  Üst geçit ve köprülerin tümüne yakını, resimde görülebileceği gibi bayraklar ile donatılmış.  Yine Tahran'da tüm yol kenarları çevre düzenlemesine tabi tutulmuş.  Bir nevi şu an İstanbul'da görmeye alıştığımız gibi.  Ağaçlar, çiçekler dikilmiş.  Arkadaşlarım bunu mevcut Tahran Belediye Başkanı'nın, İleride devlet başkanlığına oynamasına bağlıyorlar.
İşte en sevdiğim müşterilerimden birindeyiz.  Her zaman olduğu gibi tadına doyum olmayan taze hurma ve yeni demlenmiş kokulu çaylardan ikram ediyor, çay bardağımız da özel.  Tahran'dan hediye ile mi dönmek istiyorsunuz:  Taze hurma, çay, pirinç.  Hem ucuz, hem kolayca bulunabilir hem de leziz.  Şehirden almayı unuttuysanız da problem yok:  Havalimanında var ve fiyatları da uygun.

Ve İran'da tabi ki yiyebileceğiniz Çelo Kebap çeşitleri:  Dövülen etten pişirilen kebapların yanında pilav gelenekseldir.  Genelde küçük bir paket tereyağı ile karıştırılır ve ateşte pişirilmiş bir adet domateste yanında servis edilir.  Ben bu sefer hayatımda ilk defa Bıldırcın yedim ve beğendim.  Gittiğimiz lokanta Tahran dışında, Keraj şehrinde idi ve güzel bir bahçenin içinde idi.  Lokantalara oturduğunuzda genelde hemen gelen sarımsaklı bir yoğurt oluyor.  Yoğrurda lavaşla başladıktan sonra, Çello Kebap servis ediliyor. 

Yanında ise, İran'da tüketimi çok yoğun olan sıfır alkollü ve meyveli bira içtik. Nerede ise meyve suyundan daha fazla alkolsüz bir tüketiliyor: Elmalı, şeftalili, limonlu gibi bir çok çeşidi var. Kutu olarak satıldığı gibi, 1 veya 2 litrelik pet şişelerde de satılıyorlar.  Yollarda reklamlarını görebilirsiniz.  Her market veya lokanta da karşınıza çıkacaktır.  Batının, özellikle ABD'nin ekonomik yaptırımlarından sonra karşınıza çıkmasını beklemedikleriniz:
Coca Cola İran'da çok yaygın.  Resmi bir yerel ortağı var.  Her lokanta ve markette Coca Cola, Sprite vs karşılaşabilirsiniz.  Çoğu lokantada da yandaki gibi dolaplarını görebilirsiniz.  Aklıma gelen bir başka meşhur marka da DHL:  İran'da yaygın faaliyet gösteriyorlar.   Çarşıda geçen ana para birimi ise Amerikan Doları.  Fiyatlandırmalar, ödemeler Amerikan Doları üzerinden.  İki kur mevcut:  Devletin resmi kuru ve çarşıdaki serbest piyasa kuru.  Tahmin edilebileceği gibi ikisi arasında ciddi bir fark var.
Sonuç olarak İran'da hayat her zamanki gibi devam ediyor.  İstanbul'da yapılan görüşmeler İran'da olumlu bir hava estirmiş.  Çarşı-pazar canlanmış.  Ama uzun vadeli belirsizlik devam ediyor. 





17 Haziran 2012 Pazar

Taşkent Fuarındaki Sahte Danışman

2008 sonbaharında Taşkent'te bir fuara şirketimiz katılmıştı.  Bu fuarda karşılaştığım enteresan bir durumu paylaşmak isterim.  Bir gün 60 yaşlarında, takım elbiseli bir amca geldi.  Kartviziti fotokopi ile çoğaltılmış, siyah beyaz bir kağıttı. Üzerinde ünvan olarak danışman yazıyordu. Bir saate yakın oturdu.  Oradan buradan konuştu.  Bol bol yedi, içti. Ve konuya girmeden gitti.  Neden geldiğini, ne istediğini anlayamadık.

Ertesi gün tekrar gelmez mi?  Israrla benim devletin çok kilit noktalarında yakınlarım var.  Ne ihtiyacınız varsa size büyük bağlantılar gerçekleştirebilirim:  Enerji, pamuk, ne olursa diyor.  Biz ise adamı uzaklaştıramıyoruz.  Bir arkadaşını görüpte ayağa kalktığında emrivaki yaptım:  “çantanızı unuttunuz” diye çantasını verdim, gönderdim.  Amca bana bayağı bozuldu.

Sonra konuştuğumuz bir katılımcı firma da ise, aynı amcanın firmanın Alman müdürünü otelin lobisinde esir alacak kadar işi ileriye götürdüğünü öğrendim.  Fuarda bizim gibi tanıştığı firmanın Alman müdürünü, kaldığı otelin lobisinde beklemiş, karşılaşınca da 30-35 dakika ayaküstü size danışmanlık vereyim, devlet ile bağlantılarınızı yöneteyim vs demiş.

Bu fuarda beni hayretlere düşüren ise, fakir insanların bolluğu idi.  Neredeyse bedava diye çöpleri toplayıp gideceklerdi.  Katalog veya broşür isteyenlerden bir kısmı sadece torba ve kağıt peşinde idi.  Eğer çukulata veya içecek ikramını ortada bırakırsanız, beş dakika içinde tüketiliyordu.  Fuar yetkilileri ie bu durumu paylaştığımda halkın ziyaretini bir noktaya kadar engelliyebildiklerini, ilk iki gün sadece profösyönel ziyaretçi aldıklarını ama son gün halka da izin vermek istediklerini anlattı.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Azerbaycan: Turistik Notlar

Bir turist olarak bir Türk’ün mutlaka gitmesi gereken ülkelerin başında bence Azerbaycan geliyor.  Dillerimizin bu kadar benzediği dünyada başka bir ülke yok.  Yabancı dil konuşmadan rahatça gezilip görülebilir.  KKTC dışında Türkçe'den farklı bir dil kullanmadan seyahat edebileceğimiz bir de Azerbaycan var.  İnsanlar son derece nazik, yardımseverler.  Türkler saygı ve sevgi ile karşılanıyorlar.  Ben her seyahatimde, sanki Türkiye’nin eski dönemlerine dair izler gördüm.  Örneğin genel müdür, depocusunu arayıp bir ürün numunesi isterken, söze “zahmet olmazsa” ile başlıyabiliyor.  Azerice’deki bazı kelimeler ise Türkçe olmakla beraber oldukça farklı anlamlarda kullanılıyor:  Tikinti – inşaat gibi.

Yemekleri damak tadımıza hitap ediyor.  Beni en çok etkileyen her yemek sofrasında mutlaka bulundurulan taze domates, salatalık, çok çeşitli yeşilliklerdi.  Eski zamanın tadı çok güzel olan, doğal-organik sebze ve meyveler ile insanın iştahı sürekli açık kalıyor. 

Azeriler şiire, şarkıya başka bir deyişle saza söze önem veriyorlar.  Şair ve ozanlarını el üstünde tutuyorlar.  Akşam yemekleri genelde canlı müzik eşliğinde yeniyor.  Ziyaret ettiğiniz Azeri sizi mutlaka en iyi şekilde ağırlamak istiyor.  Çay ve kahve ikramı dışında, varsa pasta, biskivü ve hatta meyve getiriliyor.  Öğle veya akşam yemeğine davet ediliyorsunuz.

Haziran 2010’da bir Bakü seyahatimden notlar:  Öncelikle çok sıcaktı.  30 ila 35 derece arasında.  Gölgede bile terliyordum.  Bir akşam müşterimiz bizi yemeğe davet etti.  Şeka lokantasına.  Hem yemek yedik, hem de canlı müzik dinledik.  Orkestra ve solistleri olan genç bayan şarkıcı güzel bir performans sergiliyordu ki, belki de Azerbaycan’ın divası Muteber Hn lokantaya geldi.  Masasındaki milletvekillerinin de ısrarı ile, birkaç şarkı seslendirdi.  Şeka bizdeki Trabzon gibi.  Bu şehirde kültür farklı.  Yemekleri güzel.  Bir gün gitmek isterim doğrusu. 

SSCB zamanında dini inanç ve ibadetler bastırılmış.  Ama bağımsızlık sonrası insanlar inançlarına daha fazla sarılmışlar, ibadetleri daha rahatça yapıyorlar.  Ben bir Ramazan’da Bakü’de idim.  Orucu hurma ve çay bardağında sıcak su ile açıyorlar.  İran’daki “Doğu Azerbaycan” bölgesinden olan İran’lı Azeri’lerden farklı olarak, Azerbaycan’daki Azeriler Sunni Müslümanlar.  İrandaki Farsiler ile İran’lı Azerileri bir arada tutan özelliklerden birisi Şii olmaları.

Bakü’de gezdiğim ve beğendiğim yerler arasında Gız Galası (Kız Kalesi) var.  Hemen yanında güzel lokanta da geleneksel Azeri yemekleri, Azeri müzisyenlerinin canlı performansları eşliğinde yenebilir.  Öncesinde veya sonrasında, çarşı da alışveriş ve yürüyüş yapılabilir. 

Bakü hızla yenileniyor.  İlk gittiğim yıllar ile, şimdi arasında 5-6 sene geçmesine rağmen müthiş bir fark var.  Havalimanı ile şehir arasında otoyollar yapıldı.  Bu yol üzerindeki tüm binalar yenilendi.  Şehirde sürekli bir inşaat var:  Otoyollar, oteller, parklar, bajçeler ve tabi büyük ve lüks apartmanlar.  Bakü’ye bu sebeple “Orta Asya’nın Dubai’si” denmeye başladı. 

Asıl yenilenme ise 2012 yazında düzenlenen Erovizyon şarkı yarışmasında oldu.  Televizyon'dan izlediğim yarışmada, şehrin bu kadar kısa sürede ne kadar değiştiğine inanamadım.  Umarım kısa süre içinde tekrar gidip, yenilikleri görme fırsatım olur.